24 Mayıs 2015 Pazar

ATEŞ VE PERVANE


Eski şairler Ateş ve Pervane üzerine çok şiir yazmışlar. 

Aşka danışık sığmaz
Değme cân göğe ağmaz
Pervaneleyin od’a 
Yanmayan aşık mıdır?
Yunus Emre

Yan ey gönül yan gönül yan
Yanmadan oldu derdine derman
Pervane gibi pervane gibi
Şem’ine aşkın yandı bu gönlüm.
Hacı Bayram Veli
Yarini erkekce seven kişi
Pervane gibi özler ateşi
Sevip de yanmaktan kaçanların
Masal anlatmaktır bütün işi.
Hayyam

Düşündüm de bugün. Sen bir ateş hârı hâr. Bense yakmaya meraklı kanatlarını bir garip pervane. Sordum kendime yeni baştan olsa herşey. Biliyordum cevabını aslında bitirmeden sorumu: Pervane olmak yeğdir ateş olmaktan bana. Yakan olmaktansa yanan olmaktır muradım. 

Önce yaklaştım ateşine, sonra aldım sıcaklığını. Ben korkmadan daha yaklaşırken, sen ürkütüp kaçırdın beni. Az biraz uzaklaştımsa da biliyorum, yazgım etrafında dönmek. Yanmak, ölmek, hiçlik bile olsa bu aşkın sonu, senden uzak yaşamak istemem. Sıcağın hem ısıtsın içimi, hem yaksın kanatlarımı. Elimde değil, yine uçacağım yanına. Sade içimde bir soru, cevabı olmayan. Ateş de sever mi pervaneyi, yanıp düşerken içine. O da aşık olur da ister mi gelmesini, öleceğini bile bile.

Gülşen Uslu

28 Nisan 2014 Pazartesi

ERKUT TAÇKIN


Erkut Taçkın 1942 yılında doğdu. babası Denizci Yüzbaşı’ydı. Annesi udiydi. O da babası gibi denizci olmak istiyordu. Babasının muhalefetine karşın gizlice1955 yılında Deniz Lisesi’ne girdi. 

Sosyal ve hareketli bir çocuktu. Yüzüyordu, boru ve trompet çalıyordu. Bando takımındaydı. 1955’te Deniz Harp Okulu öğrencileri tarafından kurulan bir orkestrada çalmaya başladı. Bu orkestrada Durul Gence, Erkan Gürsal gibi isimler de vardı. Kısa zamanda popüler oldular. Özellikle hanımlardan çok rağbet gördüler. 


1956 yılında sahneye çıktılar. Yaptıkları Deniz Harp Okulu’nun kurallarına aykırıydı. Sürekli talimatlar alıyorlardı. “Ya tertip ya müzik!” diye. İnatla müzik yapıyorlardı, talimatlara aykırı olarak. Caz, rock, blues, pop… Her tür müziği yapıyorlardı. Para kazanmaya ve tanınmaya başladılar. Yol ayrımına gelinmişti ve müziği seçtiler. 

Ankara’da Durul Gence ile kurdukları SSS Grubu’yla uzun zaman  gece kulüplerinde çalıştılar. 

Erkut Taçkın’ın yaşı henüz 19’du. Almanya’ya işçi olarak gitmeye karar verdi. Çalıştığı fabrika bir “çalgıcılar” topluluğu kurmuştu. Beş yıl kadar müzik yaptılar. Gruplarının adı: Esmer Noktalar (Black Point)dı. Bu toplulukla cover şarkılardan oluşan 4-5 adet plak doldurdular. 


1965 yılında Durul Gence’nin tavsiyesiyle yurda döndü ve Durul Gence ile 5’li bir topluluk kurup beat tarzı şarkılar söylediler. Grup Sahibinin Sesi ile anlaşıp beat tarzı Anadolu rock örneği olan Akkoyun-Karakoyun plağı yaptılar. Yaptıkları Worried Man ile Haftanın Plakları listesine girip 4 hafta listede kaldılar. Let’s Twist Again ile popülerliklerini arttırdılar. 

Altı yıl Durul Gence 5’lisi olarak gece kulüplerinde konserlerde çalıp söylediler. Son birlikte konserlerini 20 Mayıs 1967’de verip yolları ayırdılar. Bundan sonra Durul Gence yeni orkestralar oluşturup günün starlarına çalarken, Erkut Taçkın solist olarak karizmasını ve kariyerini sürdürdü.   


Gülşen Uslu 

2 Şubat 2014 Pazar

MERHABA BEN KAPİTALİZM!

Merhaba Ben Kapitalizm!

Küçük kızlarınızı Barbie Bebeklerle büyüttüm, bugün sizden estetik operasyon için para istiyorlar diye neden şaşırıyorsunuz!

Çıkarlarım uğruna kocaman bir moda endüstrisi yarattım!

İstediğimi de elde ettim, 17 yaşındaki kızların çoğu dış görünüşlerinden rahatsız.

Ben Kapitalizmim! Bir kadının bir moda dergisini 15 dakika karıştırması kendi vücudunu beğenmemesine yetiyor!

Ben Kapitalizmim ve bakış açınızı öyle bir değiştirdim ki, hırsız bir CEO'nun hayat hikayesi sizin için "azim ve başarı hikayesi" olabiliyor.

Ben Kapitalizmim ve ortalama bir insanın günde 5.5 saat TV izlediği, kitap okumadığı, tiyatro ve sinemaya çok az gittiği bir toplumda alaşağı edilmek gibi bir kaygım yok!

Ben Kapitalizmim ve Steve Jobs tabii ki çok önemli biriydi, ancak %1'inizin ihtiyacı olan makineleri 3. Dünya Ülkelerinde, ucuz işçilerle üretmekte çok başarılıydı..

Elbette bütün kapitalistler birer "aziz" gibi konuşacaklar, tıpkı Bill Gates gibi, 150 milyon dolarlık 66.000 m2 bir evde yaşayan bir aziz!

Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden ortalık miras kavgaları yüzünden kanlı bıçaklı olmuş akrabalarla dolu.

Her yıl 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz bir koşu bandının üstünde fazla yağlarınızı eritmek için ter döküyorsunuz!

Ben Kapitalizmim ve benim yüzümden dünyada 600 milyon obez ve 1.4 milyar aç insan var!

Ben Kapitalizmim ve Starbucks için kahve üreten bir çiftçinin oradan bir bardak kahve satın alabilmesi için 3 gün çalışması gerek!

Ben Kapitalizmim ve Uzak Doğu'da 6-12 yaş arası kızlar 200$ gibi komik bir paralarla seks kölesi olarak satılıyorlar.

Ben Kapitalizmim ve "serbest piyasa ekonomisi" dünyanın en büyük yalanı.

Ben Kapitalizmim ve Amerikalıların % 24'ü eğer milyarder olmaları için bütün ailelerini reddetmeleri gerekecekse, bunu yapabileceklerini söylüyor.

Ben Kapitalizmim ve kadınlara sesleniyorum! Lütfen birer obje haline geldiğinizi aklınıza getirmeden Victoria's Secret'a koşun.

Victoria's Secret ülkelerine Türkiye de eklendi, avuç içi kadar çamaşıra 80$ verince çok mutlu olacağınızı garanti ediyorum!

Ben Kapitalizmim ve 15 yaşındaki bir çocuğun iPad alabilmek için böbreğini sattığını duyunca zevkten dört köşe oldum!

Ben Kapitalizmim ve Madonna'nın sadece Londra'da 8 evi var, ortalama 600 evsize barınak olabilecek büyüklükte.

Ben Kapitalizmim ve Tayland'da Disney fabrikası için çalışan bir çocuğun Disneyland'e girecek parayı çıkarması için 55 gün çalışması gerek.

Afrika kıtası dünyanın altın rezervlerinin % 90'ını elinde bulundurmasına rağmen, dünyada sadece 4 tane Afrikalı milyarder var.

Ben Kapitalizmim ve Afrika kıtasından her sene 8.5 milyar $ değerinde pırlanta çıkıyor, kıtanın açlık sorununu çözmeye yetecek miktar...

Ben Kapitalizmim ve siz pırlantalara bayılırsınız, Hindistan'da 1 milyon kişi günde 1.2 dolar kazanarak o pırlantaları üretiyorlar.

Dünyayı sarışın kadınların güzel olduğuna inandırdım, bu yüzden Asya kıtasında 300 milyon kadın düzenli olarak beyazlatıcı sabun kullanıyor.

Ben Kapitalizmim ve sizin hayatlarına özendiğiniz Hollywood yıldızlarının % 64'ü kokain bağımlısı.

Ben Kapitalizmim ve yılda 20 milyon çocuk açlıktan ölürken siz aynı tişörtü haftada iki kez giymeye utanıyorsunuz.

Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, artık farkına varın, taptığınız tek tanrı benim!

Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, Müslümanlar 5 yıldızlı Kabe manzaralı otellerinde, "ibadet" ederlerken?

Ben Kapitalizmim ve siz hangi tanrıdan bahsediyorsunuz, bütün dünya Hıristiyan bayramı Noel'i sırf alışveriş yapıp eğlenmek için "kutlarken"?

ABD'de 7 milyon evsiz insanın olduğundan kimsenin haberi yok çünkü TV'de gördüğünüz Amerikalıların hepsi havuzlu villalarda yaşıyorlar.

Ben Kapitalizmim ve yine başardım! Bütün kadınları dolapları tıka basa dolu olduğu halde giyecek hiçbir şeyleri olmadığına inandırdım.

Dünya nüfusunun % 50'si dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin % 1'ine sahip.

Dünya nüfusunun % 1'i dünya kaynaklarının ve zenginliklerinin % 50'sine sahip.

Ben Kapitalizmim ve bankacılar benim evlatlarım.

Amerikalıların % 85'i eğer ekonomik durumlarını iyileştirebilecekse faşist bir hükümeti seçebileceklerini söylüyor. İşte bu kapitalin gücü!

                                                                                          "Alıntı"

17 Aralık 2013 Salı

ÇAĞIN ADI NÖTRALİZM


Bu çağın ismini nihayet adlandırabiliyorum... Bu yeni çağ Nötr Çağ’dır (Nuetre Age), sanatı da nötralizm’dir (Nuetralisme). Zira artısız, eksisiz yani kutupsuz olarak gidecektir bundan sonra. İsterdim ki bunu benden sonra adlandıranlar söylesin ilk benim dediğimi fakat eminim ki nötralizm gereği bunu kimse belirtmeyecektir. Dolayısıyla bu da beni yine haklı çıkaracaktır. Nötrlüğü sayesinde çağ nötr olduğunun bile farkına varamayacaktır... Kemiksiz, kutupsuz, ilkesiz, böyle yol alacaktır uzun bir süre... Doğu ve Batı mentalitesi farklılıkları da yok olacaktır. Keskin fikirler, felsefeler çıkacağa benzemiyor. Bir nekahet dönemi, uçan düşünce türbülansı bu... 12 seneden beri bu çağın adını, felsefesini düşünüyordum ve sonunda buldum işte; “NÖTR ÇAĞ”

Herkes nötre kesmiş, nötrün zihin yormayan tatsız tadını almış, yüzeyselliğin üstünde sörf yapıyor Dünya...

2010 Dünya Futbol Kupasındaki vuvuzela çılgınlığını hatırlayalım. Gerçek vuvuzela belli bir ritüelin parçası olup antilop benzeri bir hayvanın boynuzundan yapılırken, bunlar tutup plastikten yüzbinlerce ürettiler. Yani vuvuzelayı nötrleştirdiler, anlamını bir köşeye kıstırdılar. Tüketip atmaktan daha etkilidir nötrleştirip bir kenara bırakmak...

Meyve ve sebzeler de hormon ve GDO’larla nötrleşiyorlar. Buna da kitlesel gıda nötrleşmesi diyebiliriz...

Antik dönemlerin pazarları olan agoralarda felsefi tartışmalar yapılırdı, önemli fikirler agoralarda bulunurdu. Bu devamlılıkta modern çağda süpermarketlerde, AVM’lerde felsefe yapılması gerek aslında. Bu çağda böyle olmalı ya, ne yazık ki bu çağın felsefesi yok, daha doğrusu tek felsefe; anlamın ruhunu alıp içini boşaltmak ve nötrleştirmek...

Bir şeyi arayan bulur fakat artık arayan yok, sadece bulan var. Çünkü artık arama motoru var. Kendini bilmek; insanın asırlardır cevabını aradığı bu soru çok geride kaldı. Bırak arama motorun arasın, bulsun seni senden içeru...

Bir zamanlar akıllıydık. Tolstoy, Gogol okunurdu. Şimdi nötr olduk gogıllandık, gogıl okuyoruz artık... İsterseniz gogıla bir soralım ve belirleyelim çağın felsefesini. Mutlaka şöyle bir bilgi çıkar karşımıza: “Boşuna kafanızı yormayın, adı Nötr Çağ olan çağın felsefesini belirleyemezsin. Bu çağın felsefesi; felsefesizliktir, felsefesizliğidir...”

Hal böyle olunca beyinler nasıl da yan gelip yatıyor. Niye bir şarkı, türkü ezberleyelim, nasılsa gogılda var. Niçin dil öğrenelim, online çeviriler var. Neden derhal bir zanaat, meslek öğrenelim, gerekirse yutupdan bakarız. Hafızayı zorlamanın ne gereği var. Zaten artık zihinsel, duygusal işlerimizi kaydırmalı telefonlar yapmıyor mu?.. Yakında babamızın adını bile tabletten bakıp söyleyeceğiz... Fidel Castro’nun hafızası çok iyiymiş. Okulda sevmediği derslerin kitaplarını ezberlermiş. Ezberlediği sayfaları da yırtıp atarmış... Böylece zihni, duyuları nötrleşmedi, bulunduğu yere aykırı olmayı, kendisi olmayı öğrendi... Castro’nun babası, oğlu avukat olunca haklarımızı savunacak, bizi zengin edecek diye düşünmüş. Ne var ki devrimden sonra tarım devriminde ilk Castro’ların toprağı kamulaştırılmış ve halka dağıtılmış...

Zihin mide gibidir, devamlı beslemezsen küçülür, daralır, nötrleşir, kutupsuzlaşır, polaritesini kaybeder...

Sakın ola ki ruhsuzlukla nötrlüğü birbirine karıştırmayın. Nötr olanda bir emici ruh vardır, daha doğrusu nötrün ruhu emiciliktir. Ruhsuzluk nötrün kendisi için değil, nötre kapılan için geçerlidir, yani nötre kapılmanın bir sorucudur... Kapılanı emer, yer bitirir. Tıpkı elektrik devrelerindeki, prizlerdeki nötr yani faz dedikleri kısım olan ve elektriğin topraklama hattıyla toprağa verilip emilip yok olması gibi...

Genç yaşta yaşamını yitiren rahmetli Ressam Rafet dostumuz bize 1990 yılında Bodrum pazarında soğanları, güverleri, radikaları anlatırken nötrün altını üstünü kalın çizgilerle çizmişti... İşte onun ağzından bu konunun formüle özeti; “Dostlarım üç tür elektrik vardır: Pozitif, negatif ve nötr... Bunlardan pozitif iyidir fakat negatif çok daha iyidir. Negatifi yersin, kendine gelirsin. Sanatına sarılır, yazarsız, çizersin, güzel resimler yaparsın... Amma nötr, işte bu nötrden sakının, nötr insanlardan daima uzak durun!” 25 sene öncesinden herşeyin nötrleşeceğini hissederek sadece bizleri uyarabilmiş... Bu arada üstad bir sanatçının negatiften beslenebildiğine işaret ediyor... Zaten negatiften yararlıca faydalanacak olanlar yalnızca filozof ve sanatçılardır... Diyalektik de bunu gerektirir.

Şimdi yeri gelmişken tam da bu noktada “negatif” “pozitif” derken lütfen bunu günlük gazete fallarındaki gibi ya da “Ay yaneee Cemal, çok negatifsin, fenasın...” gibisinden “negatif = kötü, karamsar” “pozitif = iyi, sevecen” olarak algılamayın. Fizikteki eksi ve artı kutuplar gibi algılayın, yani bir pilin eksi-artı kutupları gibi... Unutmayın ki o icat ettiğiniz yararlı aletlerin devinimi eksi-artı kutuplar prensibiyle çalışır. Görüyorsunuz ya artı-eksi, negatif-pozitif kelimelerini de anlam kaydırarak nötrleştirmişler, kötümser ve iyimser anlamlarına çevirmişler. Bu kelimeler için pesimist-optimist demeleri daha uygundu zannımca... Negatifin neresi kötü yahu, hemen harcamayın, tek suçu Ying-Yang’ın siyahında olması mı?..

Bu çağın fikirleri, düşünce ve görüşleri de kendine sanal bir özgüvenle hep nötr, kutupsuz olacaktır. Gelin şimdi kuvvetli bir nötr görüşle tanışalım. Theohari adlı bir Yunanlı tanıdığın bir ara Yunanistan’da çok miktarda yanan çam ormanları hakkındaki kutupsuz açıklamaları bunlar; “Çam zehirdir, petroldür, yansın kurtulalım... Hiçbir yararı yok, çamın yerine dut, armut, incir, kestane ekilsin, daha bir sürü yararlı ağaç var. Hem diğer canlılar beslenir, kuşlar, keçiler yapraklarını yer. Çamın yaprağından noolur, oturunca g.tüne girer ancak... Çam petroldür, bombadır. Her an yanmaya hazır, yere düşen şişe, cam parçasından bile güneş ısısıyla yangın çıkar. Dalları bile sıcakta birbirine sürtünse yangın çıkabilir. Ama dut, incir... Ateş atsan yanmaz. İçi nem dolu bu ağaçların. Dutta ipek böceği de yetiştirirsin ama çamda ne yetiştirirsin; hiçbir şey!..” Öyle de inandırıcı anlatıyordu ki neredeyse ikna olacaktım. Fakat iklim denen şeyi, her ağacın her yerde yetişmediğini hiç hesaplamıyordu. Kanada ormanlarında dut ağacı mı diksinler? Beni hayretler içinde bırakarak nötr fikrine devam ediyordu: “Bir de çamların yanına ev yapıyorlar, neymiş, çok güzelmiş orman. Peeh, ne güzeli be! Bombadır çam. Ağaç değil, patlamaya hazır bomba!.. Git benzinliğin kenarına ev yap daha iyi... Ceviz dik, dut dik. Hem yanmaz hem de bütün canlılar beslenir...” Araya girip “Peki ya oksijen... Oksijen veriyor çam ormanları.” diyecek oldum. “Öbürleri de verir oksijen. Hem oksijen hem de meyve verirler.” dedi ve ekledi: “Duta, incire su da lazım değil, üstelikte çamın kökleri yüzeyden 500 metre gider toprakta, ne varsa silip süpürür, toprağı bitirir, başka bitkilere müsaade etmez. Oysa incirin kökü dibe doğru gider, yanına başka ağaç dikebilirsin.”

Ya sabır! Erezyonu, selleri, çam ormanlarının toprak kaymasını önlediğini söylesem ona da bir cevap bulurdu mutlaka. Sustum artık. En sonunda şu raddeye vardı, çam ağacına olan hışmı ve öfkesi: “Çam bir şeytandır.”

Böylesi tuhaf bilgilerden sonra derim ki; her birey insanlığın tekamülü adına çevresindeki nötrlükten uzak durmalı ve kutubuna canla başla sarılmalıdır.

Güneri İçoğlu (Leman)

9 Eylül 2013 Pazartesi

YADİGAR



Bu Melih Kibar'ın Yadigar'ının bir kritik yazısı değil. Haddim değil onun yapıtlarını eleştirmek. Müzik konusunda bir otorite falan değilim ki... Elimden daha iyisi gelmiyorsa, olumlu olumsuz eleştirmeye kendimi memur görmüyorum. Sadece bu kusursuz, bu mükemmel albümün halktan biri olarak bana hissettirdiklerini ve düşündürdüklerini sizlerle paylaşmak istedim.

Bazı düşünürlere göre her akşam, bazı düşünürlere göre yılda ya da beş yılda bir yaşadıklarımızı gözden geçirmek, üzerinde düşünmek, yeniden değerlendirmek tekamülümüzü oldukça arttırır ve bu sadece insana özgü bir şeydir. Melih Kibar şarkının dediği gibi "Bugünkü aklıyla" üzerinden geçmiş yaşadıklarının. Ve devliğinin üzerine daha da çoğalmış, çoğalmış, çoğalmış.

Ben her şeyi ilk gördüğü gibi bulmak isteyen bu anlamda tutucu bir insanım. Eski bir şarkının yeni düzenlemesini ya da yorumunu mutlaka önyargıyla dinlerim ve yine mutlaka beğenmem. O şarkı orijinal haliyle anımsatacaktır bana geçmişimi, yeni düzenleme ise başka bir şarkı gibi olacaktır benim için. Yadigar albümünü alırken bu önyargılarım yoktu bile. Melih Kibar adı benim için yeterliydi. O ad kalite, emek, titizlik, deha demekti benim için. Her nota için bir uykusuz gece geçirdiğine eminim.

Size de öyle mi oluyor? Melih Kibar’ın müziğini dinlerken senfonik  bir klasik müzik parçasını dinliyormuşum gibi.  Enstrümantal olarak da öyle güzel ki sanki sözler onun sihrini  bozacak. Yani Melih Kibar’ın  müziği  sözden uzaktayken de konuşuyor. Melih Kibar’ın müziklerine söz yazmak bence dünyanın en zor işlerindendir. Ama bir tek, bir tek Çiğdem Talu o notaların değerini anlamış bence. Rahmetli Çiğdem Talu o notalardaki insan duygularını öyle güzel yakalamış ki… İnsanın bütün duygularını… Bir resme bakarken yılları saymasını, yıldızlar kayarken bir telaş duymasını, şehri öyle başıboş gezmeyi, evlerin ışıkları bir bir yanarken bizim içimizdeki karanlığı ve kendini yalniz duyumsamayı, dün akşam onu düşünmeyi…

Melih Kibar‘ın, 70'li yıllarda dinlediğimiz şarkıları yeniden yorumlayanları seçerken, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmadığını göreceksiniz. Sevdan Olmasa Candan Erçetin'e, İşte Öyle Bir Şey Yaşar'a, Rüya Yeşim Salkım'a, Bu Gece Demet Sağıroğlu'na, Bir de Bana Sor Emre Altuğ'a, Seni Seviyorum Sibel Gürsoy'a öyle yakışmış ki... İşin tekniğinden anlamam ama kaliteyi hissetmemek mümkün değil. Müzisyenler, yorumcular sadece ruh, yürek değil galiba doğru bir işin coşkusunu da katmışlar albüme. Onlara aynı coşkuyla katılmamanız mümkün değil.




Enstrümantal şarkılar sizi bir bulutun içine alıp zaman zaman dolaştıracak. Tam anlamıyla mest olacaksınız ve biliyorum "Mesaj"ı da alacaksınız. "Belkıs Hanım'ın Konağı"nı dolaşacak, bir babanın "Yadigar"ını aynı değeri verip siz de saklayacaksınız. "Çoban Yıldızı" size de yol gösterecek, lise yıllarına gideceksiniz "Hababam Sınıfı"yla.

Albümde Melih Kibar'ın eserlerinin öykülerini  de okuyacaksınız.  Böyle bir projede yer almanın ne muazzam bir şey olduğunu düşüneceksiniz.  İnsan yaratıcılığının sonsuzluğunu da… Bu ülkede doğru değer bulmuyor diyenleri haksız çıkaracak bir doğru bu albüm.   Gençliğini, çocukluğunu anımsamak isteyenler, henüz genç olup Melih Kibar'ı pek bilmeyenler bu albümle çok kuş avlayacaklar.

Gülşen Uslu

26 Haziran 2013 Çarşamba

Bilgelik Dersleri


• Size bir vücut verilecektir.
Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır.
• Dersler öğreneceksiniz.
“Yeryüzünde Yaşam” isimli tam zamanlı gayrı resmi bir okula kaydoluyorsunuz. Her kişi veya her olay birer Evrensel Öğretmen’dir.
• Hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır.
Büyümek bir deneyim sürecidir. “Başarı” kadar “yenilgiler” de bu sürecin bir parçasıdır.
• Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir.
Bu ders, ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır. Ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz.
• Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz bu dersler giderek zorlaşırlar.
Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır. İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir. Acı, evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir.
• Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız.
Bilgelik egzersizdir.
• Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar.
Diğer bir kişinin yönü, sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.
• Yaşamınız size bağlıdır.
Yaşam size tuvali sunar, resmi siz yaparsınız. Yaşamınıza sahip çıkın yoksa başkası size sahip çıkacaktır.
• Daima ne isterseniz onu alırsınız.
Bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri, deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler, dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir. Kurbanlar yoktur, yalnızca öğrenciler vardır.
• Doğru ya da yanlış yoktur ama sonuçlar vardır.
Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir. Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın.
• Cevaplar kendi içinizdedir.
Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça “Ruhun Yasaları”nın yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildikleriniz duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken yegâne şek bakmak, dinlemek, öğrenmek ve güvenmektir.
• Tüm bunları belki de unutacaksınız...
Ne zaman arzu ederseniz tekrar okuyup hatırlayabilirsiniz. : )

Alıntı