17 Aralık 2013 Salı

ÇAĞIN ADI NÖTRALİZM


Bu çağın ismini nihayet adlandırabiliyorum... Bu yeni çağ Nötr Çağ’dır (Nuetre Age), sanatı da nötralizm’dir (Nuetralisme). Zira artısız, eksisiz yani kutupsuz olarak gidecektir bundan sonra. İsterdim ki bunu benden sonra adlandıranlar söylesin ilk benim dediğimi fakat eminim ki nötralizm gereği bunu kimse belirtmeyecektir. Dolayısıyla bu da beni yine haklı çıkaracaktır. Nötrlüğü sayesinde çağ nötr olduğunun bile farkına varamayacaktır... Kemiksiz, kutupsuz, ilkesiz, böyle yol alacaktır uzun bir süre... Doğu ve Batı mentalitesi farklılıkları da yok olacaktır. Keskin fikirler, felsefeler çıkacağa benzemiyor. Bir nekahet dönemi, uçan düşünce türbülansı bu... 12 seneden beri bu çağın adını, felsefesini düşünüyordum ve sonunda buldum işte; “NÖTR ÇAĞ”

Herkes nötre kesmiş, nötrün zihin yormayan tatsız tadını almış, yüzeyselliğin üstünde sörf yapıyor Dünya...

2010 Dünya Futbol Kupasındaki vuvuzela çılgınlığını hatırlayalım. Gerçek vuvuzela belli bir ritüelin parçası olup antilop benzeri bir hayvanın boynuzundan yapılırken, bunlar tutup plastikten yüzbinlerce ürettiler. Yani vuvuzelayı nötrleştirdiler, anlamını bir köşeye kıstırdılar. Tüketip atmaktan daha etkilidir nötrleştirip bir kenara bırakmak...

Meyve ve sebzeler de hormon ve GDO’larla nötrleşiyorlar. Buna da kitlesel gıda nötrleşmesi diyebiliriz...

Antik dönemlerin pazarları olan agoralarda felsefi tartışmalar yapılırdı, önemli fikirler agoralarda bulunurdu. Bu devamlılıkta modern çağda süpermarketlerde, AVM’lerde felsefe yapılması gerek aslında. Bu çağda böyle olmalı ya, ne yazık ki bu çağın felsefesi yok, daha doğrusu tek felsefe; anlamın ruhunu alıp içini boşaltmak ve nötrleştirmek...

Bir şeyi arayan bulur fakat artık arayan yok, sadece bulan var. Çünkü artık arama motoru var. Kendini bilmek; insanın asırlardır cevabını aradığı bu soru çok geride kaldı. Bırak arama motorun arasın, bulsun seni senden içeru...

Bir zamanlar akıllıydık. Tolstoy, Gogol okunurdu. Şimdi nötr olduk gogıllandık, gogıl okuyoruz artık... İsterseniz gogıla bir soralım ve belirleyelim çağın felsefesini. Mutlaka şöyle bir bilgi çıkar karşımıza: “Boşuna kafanızı yormayın, adı Nötr Çağ olan çağın felsefesini belirleyemezsin. Bu çağın felsefesi; felsefesizliktir, felsefesizliğidir...”

Hal böyle olunca beyinler nasıl da yan gelip yatıyor. Niye bir şarkı, türkü ezberleyelim, nasılsa gogılda var. Niçin dil öğrenelim, online çeviriler var. Neden derhal bir zanaat, meslek öğrenelim, gerekirse yutupdan bakarız. Hafızayı zorlamanın ne gereği var. Zaten artık zihinsel, duygusal işlerimizi kaydırmalı telefonlar yapmıyor mu?.. Yakında babamızın adını bile tabletten bakıp söyleyeceğiz... Fidel Castro’nun hafızası çok iyiymiş. Okulda sevmediği derslerin kitaplarını ezberlermiş. Ezberlediği sayfaları da yırtıp atarmış... Böylece zihni, duyuları nötrleşmedi, bulunduğu yere aykırı olmayı, kendisi olmayı öğrendi... Castro’nun babası, oğlu avukat olunca haklarımızı savunacak, bizi zengin edecek diye düşünmüş. Ne var ki devrimden sonra tarım devriminde ilk Castro’ların toprağı kamulaştırılmış ve halka dağıtılmış...

Zihin mide gibidir, devamlı beslemezsen küçülür, daralır, nötrleşir, kutupsuzlaşır, polaritesini kaybeder...

Sakın ola ki ruhsuzlukla nötrlüğü birbirine karıştırmayın. Nötr olanda bir emici ruh vardır, daha doğrusu nötrün ruhu emiciliktir. Ruhsuzluk nötrün kendisi için değil, nötre kapılan için geçerlidir, yani nötre kapılmanın bir sorucudur... Kapılanı emer, yer bitirir. Tıpkı elektrik devrelerindeki, prizlerdeki nötr yani faz dedikleri kısım olan ve elektriğin topraklama hattıyla toprağa verilip emilip yok olması gibi...

Genç yaşta yaşamını yitiren rahmetli Ressam Rafet dostumuz bize 1990 yılında Bodrum pazarında soğanları, güverleri, radikaları anlatırken nötrün altını üstünü kalın çizgilerle çizmişti... İşte onun ağzından bu konunun formüle özeti; “Dostlarım üç tür elektrik vardır: Pozitif, negatif ve nötr... Bunlardan pozitif iyidir fakat negatif çok daha iyidir. Negatifi yersin, kendine gelirsin. Sanatına sarılır, yazarsız, çizersin, güzel resimler yaparsın... Amma nötr, işte bu nötrden sakının, nötr insanlardan daima uzak durun!” 25 sene öncesinden herşeyin nötrleşeceğini hissederek sadece bizleri uyarabilmiş... Bu arada üstad bir sanatçının negatiften beslenebildiğine işaret ediyor... Zaten negatiften yararlıca faydalanacak olanlar yalnızca filozof ve sanatçılardır... Diyalektik de bunu gerektirir.

Şimdi yeri gelmişken tam da bu noktada “negatif” “pozitif” derken lütfen bunu günlük gazete fallarındaki gibi ya da “Ay yaneee Cemal, çok negatifsin, fenasın...” gibisinden “negatif = kötü, karamsar” “pozitif = iyi, sevecen” olarak algılamayın. Fizikteki eksi ve artı kutuplar gibi algılayın, yani bir pilin eksi-artı kutupları gibi... Unutmayın ki o icat ettiğiniz yararlı aletlerin devinimi eksi-artı kutuplar prensibiyle çalışır. Görüyorsunuz ya artı-eksi, negatif-pozitif kelimelerini de anlam kaydırarak nötrleştirmişler, kötümser ve iyimser anlamlarına çevirmişler. Bu kelimeler için pesimist-optimist demeleri daha uygundu zannımca... Negatifin neresi kötü yahu, hemen harcamayın, tek suçu Ying-Yang’ın siyahında olması mı?..

Bu çağın fikirleri, düşünce ve görüşleri de kendine sanal bir özgüvenle hep nötr, kutupsuz olacaktır. Gelin şimdi kuvvetli bir nötr görüşle tanışalım. Theohari adlı bir Yunanlı tanıdığın bir ara Yunanistan’da çok miktarda yanan çam ormanları hakkındaki kutupsuz açıklamaları bunlar; “Çam zehirdir, petroldür, yansın kurtulalım... Hiçbir yararı yok, çamın yerine dut, armut, incir, kestane ekilsin, daha bir sürü yararlı ağaç var. Hem diğer canlılar beslenir, kuşlar, keçiler yapraklarını yer. Çamın yaprağından noolur, oturunca g.tüne girer ancak... Çam petroldür, bombadır. Her an yanmaya hazır, yere düşen şişe, cam parçasından bile güneş ısısıyla yangın çıkar. Dalları bile sıcakta birbirine sürtünse yangın çıkabilir. Ama dut, incir... Ateş atsan yanmaz. İçi nem dolu bu ağaçların. Dutta ipek böceği de yetiştirirsin ama çamda ne yetiştirirsin; hiçbir şey!..” Öyle de inandırıcı anlatıyordu ki neredeyse ikna olacaktım. Fakat iklim denen şeyi, her ağacın her yerde yetişmediğini hiç hesaplamıyordu. Kanada ormanlarında dut ağacı mı diksinler? Beni hayretler içinde bırakarak nötr fikrine devam ediyordu: “Bir de çamların yanına ev yapıyorlar, neymiş, çok güzelmiş orman. Peeh, ne güzeli be! Bombadır çam. Ağaç değil, patlamaya hazır bomba!.. Git benzinliğin kenarına ev yap daha iyi... Ceviz dik, dut dik. Hem yanmaz hem de bütün canlılar beslenir...” Araya girip “Peki ya oksijen... Oksijen veriyor çam ormanları.” diyecek oldum. “Öbürleri de verir oksijen. Hem oksijen hem de meyve verirler.” dedi ve ekledi: “Duta, incire su da lazım değil, üstelikte çamın kökleri yüzeyden 500 metre gider toprakta, ne varsa silip süpürür, toprağı bitirir, başka bitkilere müsaade etmez. Oysa incirin kökü dibe doğru gider, yanına başka ağaç dikebilirsin.”

Ya sabır! Erezyonu, selleri, çam ormanlarının toprak kaymasını önlediğini söylesem ona da bir cevap bulurdu mutlaka. Sustum artık. En sonunda şu raddeye vardı, çam ağacına olan hışmı ve öfkesi: “Çam bir şeytandır.”

Böylesi tuhaf bilgilerden sonra derim ki; her birey insanlığın tekamülü adına çevresindeki nötrlükten uzak durmalı ve kutubuna canla başla sarılmalıdır.

Güneri İçoğlu (Leman)

9 Eylül 2013 Pazartesi

YADİGAR



Bu Melih Kibar'ın Yadigar'ının bir kritik yazısı değil. Haddim değil onun yapıtlarını eleştirmek. Müzik konusunda bir otorite falan değilim ki... Elimden daha iyisi gelmiyorsa, olumlu olumsuz eleştirmeye kendimi memur görmüyorum. Sadece bu kusursuz, bu mükemmel albümün halktan biri olarak bana hissettirdiklerini ve düşündürdüklerini sizlerle paylaşmak istedim.

Bazı düşünürlere göre her akşam, bazı düşünürlere göre yılda ya da beş yılda bir yaşadıklarımızı gözden geçirmek, üzerinde düşünmek, yeniden değerlendirmek tekamülümüzü oldukça arttırır ve bu sadece insana özgü bir şeydir. Melih Kibar şarkının dediği gibi "Bugünkü aklıyla" üzerinden geçmiş yaşadıklarının. Ve devliğinin üzerine daha da çoğalmış, çoğalmış, çoğalmış.

Ben her şeyi ilk gördüğü gibi bulmak isteyen bu anlamda tutucu bir insanım. Eski bir şarkının yeni düzenlemesini ya da yorumunu mutlaka önyargıyla dinlerim ve yine mutlaka beğenmem. O şarkı orijinal haliyle anımsatacaktır bana geçmişimi, yeni düzenleme ise başka bir şarkı gibi olacaktır benim için. Yadigar albümünü alırken bu önyargılarım yoktu bile. Melih Kibar adı benim için yeterliydi. O ad kalite, emek, titizlik, deha demekti benim için. Her nota için bir uykusuz gece geçirdiğine eminim.

Size de öyle mi oluyor? Melih Kibar’ın müziğini dinlerken senfonik  bir klasik müzik parçasını dinliyormuşum gibi.  Enstrümantal olarak da öyle güzel ki sanki sözler onun sihrini  bozacak. Yani Melih Kibar’ın  müziği  sözden uzaktayken de konuşuyor. Melih Kibar’ın müziklerine söz yazmak bence dünyanın en zor işlerindendir. Ama bir tek, bir tek Çiğdem Talu o notaların değerini anlamış bence. Rahmetli Çiğdem Talu o notalardaki insan duygularını öyle güzel yakalamış ki… İnsanın bütün duygularını… Bir resme bakarken yılları saymasını, yıldızlar kayarken bir telaş duymasını, şehri öyle başıboş gezmeyi, evlerin ışıkları bir bir yanarken bizim içimizdeki karanlığı ve kendini yalniz duyumsamayı, dün akşam onu düşünmeyi…

Melih Kibar‘ın, 70'li yıllarda dinlediğimiz şarkıları yeniden yorumlayanları seçerken, hiçbir şeyi tesadüfe bırakmadığını göreceksiniz. Sevdan Olmasa Candan Erçetin'e, İşte Öyle Bir Şey Yaşar'a, Rüya Yeşim Salkım'a, Bu Gece Demet Sağıroğlu'na, Bir de Bana Sor Emre Altuğ'a, Seni Seviyorum Sibel Gürsoy'a öyle yakışmış ki... İşin tekniğinden anlamam ama kaliteyi hissetmemek mümkün değil. Müzisyenler, yorumcular sadece ruh, yürek değil galiba doğru bir işin coşkusunu da katmışlar albüme. Onlara aynı coşkuyla katılmamanız mümkün değil.




Enstrümantal şarkılar sizi bir bulutun içine alıp zaman zaman dolaştıracak. Tam anlamıyla mest olacaksınız ve biliyorum "Mesaj"ı da alacaksınız. "Belkıs Hanım'ın Konağı"nı dolaşacak, bir babanın "Yadigar"ını aynı değeri verip siz de saklayacaksınız. "Çoban Yıldızı" size de yol gösterecek, lise yıllarına gideceksiniz "Hababam Sınıfı"yla.

Albümde Melih Kibar'ın eserlerinin öykülerini  de okuyacaksınız.  Böyle bir projede yer almanın ne muazzam bir şey olduğunu düşüneceksiniz.  İnsan yaratıcılığının sonsuzluğunu da… Bu ülkede doğru değer bulmuyor diyenleri haksız çıkaracak bir doğru bu albüm.   Gençliğini, çocukluğunu anımsamak isteyenler, henüz genç olup Melih Kibar'ı pek bilmeyenler bu albümle çok kuş avlayacaklar.

Gülşen Uslu

26 Haziran 2013 Çarşamba

Bilgelik Dersleri


• Size bir vücut verilecektir.
Onu beğenebilir ya da ondan nefret edebilirsiniz ancak kesin olan bir şey varsa o da ömrünüzün geri kalanı boyunca ona sahip olacağınızdır.
• Dersler öğreneceksiniz.
“Yeryüzünde Yaşam” isimli tam zamanlı gayrı resmi bir okula kaydoluyorsunuz. Her kişi veya her olay birer Evrensel Öğretmen’dir.
• Hatalar yoktur, yalnızca dersler vardır.
Büyümek bir deneyim sürecidir. “Başarı” kadar “yenilgiler” de bu sürecin bir parçasıdır.
• Bir ders öğrenilene kadar tekrar edilir.
Bu ders, ta ki siz öğrenene kadar size çeşitli biçimlerde anlatılır. Ancak ondan sonra bir sonraki derse geçebilirsiniz.
• Eğer kolay dersleri öğrenemezseniz bu dersler giderek zorlaşırlar.
Dışsal sorunlar içsel durumunuzun kesin bir yansımasıdır. İçsel engelleri ortadan kaldırdığınız zaman dış dünyanız değişir. Acı, evrenin sizin dikkatinizi çekme şeklidir.
• Davranışlarınız değiştiği zaman bir dersi öğrenmiş olduğunuzu anlarsınız.
Bilgelik egzersizdir.
• Diğer insanlar yalnızca sizin aynanızdırlar.
Diğer bir kişinin yönü, sizin kendinizde sevdiğiniz ya da nefret ettiğiniz bir yönünüzü yansıtmadıkça onu sevmeniz ya da ondan nefret etmeniz mümkün değildir.
• Yaşamınız size bağlıdır.
Yaşam size tuvali sunar, resmi siz yaparsınız. Yaşamınıza sahip çıkın yoksa başkası size sahip çıkacaktır.
• Daima ne isterseniz onu alırsınız.
Bilinçaltınız kendinize çektiğiniz enerjileri, deneyimleri ve insanları doğrulukla belirler, dolayısıyla ne istediğinizi bilmenin en güvenilir yolu neye sahip olduğunuzu görebilmektir. Kurbanlar yoktur, yalnızca öğrenciler vardır.
• Doğru ya da yanlış yoktur ama sonuçlar vardır.
Yargılamalar ise yalnızca davranış kalıplarını korumak içindir. Yalnızca yapabildiğinizin en iyisini yapın.
• Cevaplar kendi içinizdedir.
Çocukların başkalarının rehberliğine ihtiyacı vardır; bizler ise olgunlaştıkça “Ruhun Yasaları”nın yazılı olduğu kalbimize güveniriz. Bildikleriniz duyduklarınızdan, okuduklarınızdan ya da size söylenenlerden çok daha fazladır. Yapmanız gereken yegâne şek bakmak, dinlemek, öğrenmek ve güvenmektir.
• Tüm bunları belki de unutacaksınız...
Ne zaman arzu ederseniz tekrar okuyup hatırlayabilirsiniz. : )

Alıntı

6 Ocak 2013 Pazar

İLETİŞİM ve DİLLER


Günümüzde iletişim çok kolay gibidir değil mi? Telefonlar, internet, televizyon, radyo, gazeteler… İnsan önceki zamanlarda nasıl her şeyden bihaber yaşarmış, doğrusu şaşmamak elde değil. Bu zamanda adını ve soyadını bildiğin bir insanı dünyanın neresinde olursa olsun bulabilirsin. İstediğin kişiye bir telefon açarak ona ulaşabilirsin, bir e-mail atabilirsin -kağıtlara yazılan eski mektupların yerini hiçbir şey tutmasa da-.

Peki bunları yapmakla o kişiyle gerçekten iletişim kurmuş olur muyuz? Bu soruyu birden cevaplamak zor. Teknoloji yalnız insanlar yaratıyor bana göre. Önceleri kişilerin yüz ve mimiklerini görerek yapılan konuşmalar, gitgide sadece sesini duymaya -yani telefondan-, sonra da sözcüklerin ardından -yani internetten- olmaya başladı. Yani çok iyi bir edebiyatçı değilseniz, bulunduğunuz durumu, hissettiğiniz duyguyu çok iyi betimleyemezseniz, karşınızdaki kişinin sizi anlamaması ya da yanlış anlaması kaçınılmaz.  

Bunlar kafamdan geçince de yeryüzünde hangi diller konuşulup, hangi dillerle karşımızdakine ulaşmaya yani iletişmeye çalışmışız, merak ettim. İşte ansiklopedilerden bulduklarımdan birazı:

Sözlü ve sözsüz iletişim: Bir iletinin vericiden alıcıya iletilmesi işidir. Bu sözlü de olabilir, el kol hareketleri ve mimiklerle de olabilir; ki biz buna beden dili diyoruz. 

Bir de yazılı iletişim vardır. Sesteki tonlama ve prozodi yerine burada, harf karakterleri, espaslar, renkler, resimlerle o duyguyu vermeye çalışırız. 

Sözcüklerle oynamak bulmacaları yaratmış bunlar da insanları her zaman ilgilendirmiştir. Tabi ki bu bulmacaların yapısı kullanılan dile göredir.   

Şiirde de sözcük oyunları yapıp, farklı anlamlarda kullanmışızdır. Cinaslı uyak bu tür bir söz oyunudur: 

Kalem böyle çalınmıştır yazıma
Yazım kışa uymaz, kışım yazıma. 

Sözel ve sözel olmayan dilleri bir bütün halinde betimlemekle semiyoloji (göstergebilim) doğmuştur.  Grafik, resim, afiş vs. 

I ♥ you.

Tek dilin konuşulduğu ülke sayısı oldukça azdır: Kuzey ve Güney Kore, Portekiz, İzlanda gibi. 

Aynı devlette, aynı dilde birçok lehçenin görülmesi sık rastlanılan bir durumdur. Örneğin: Afrika Zaire’de 212, Nijerya’da 413, Yeni Gine’de 849 lehçe vardır. 

Lehçe: Bir dildeki sözcüğün yöreden yöreye değişik telaffuzu. 

Bazı diller ise; birkaç ülkede konuşulur. Örneğin 45’I resmi dil olmak üzere 80 ülkede İngilizce, 32’si resmi dil olmak üzere 50 ülkede Fransızca, bir Afrika dili olan Svahilice 10 ülkede  konuşulur. 

Dünyada 6000 dil veya lehçe tesbit edilmiştir. Bu dillerin 185’I Avrupa dilidir. 

Coğrafi olarak en çok konuşulan 5 dil, dünya nüfusunun yarısını oluşturur. Bunlar: İngilizce, Fransızca, Hintçe-Urduca, Malayca-Endonezya dilleri ve Çince’dir. 

Çokdillilik haricinde, dil ve nüfus ilişkisini şöyle sıralayabiliriz:
Dünyada 1 milyar kişi Çince,
400 milyon kişi İngilizce,
300 milyon kişi, Hintçe-Urduca, İspanyolca, Rusça,
200 milyon kişi Türkçe, Arapça, Portekizce, Fransızca, Bengali dili,
120 milyon kişi Japonca, Almanca,
 60 milyon kişi Biharî, Korece, İtalyanca, Cava dili, Marathi, Pencabî, Tamilce, Telugu dili, Vietnam dilini konuşur. 

Dünyada 1 milyon civarında kişi tarafından konuşulan yaklaşık 200 dil vardır. 

Dillerin sınıflandırılması söz konusu edilirken, örneğin Afrika dilleri çok sorun olmuştur. Hâlâ bile siyasi veya ulaşım gibi nedenlerden dolayı ulaşılamayan Afrika bölgeleri vardır.  Bu yüzden dillerin tarihle, göstergesel işleyiş biçimleri, alansal yönlerine öncelik verildi. 

Şöyle bir sınıflandırma yapıldı:

  1. Hint-Avrupa dilleri: 

Roman dilleri: Provence dili, Katalanca, Fransızca, İspanyolca, Portekizce, İtalyanca, Sardunya dili, 
Reto-Roman dili, Rumence=Moldovca

Germen dilleri: Friesland dili, İngilizce, Almanca, Hollandaca, İsveççe, Danca, Norveççe, İzlandaca

Baltık–Slav dilleri: Letonca, Litvanca, Rusça, Ukrayna dili, Beyaz Rusça, Lehçe, Çekçe, Slovakça, 
Sarab dili, Bulgarca, Makedonca, Sırp-Hırvat dili, Slovence

Kelt dilleri: Gaelce (İrlanda, İskoçya ve Mans adası dili), Bretonca, Cornwall dili, Galce

Hint-İran dilleri: Sanskritçe, Farsça, Peştu, Kürtçe, Tacikçe, Hintçe-Urduca, Biharî, Negal dili, Assam dili, Bengalî, Oriya dili, Gucerat dili, Marathi, Seylan dili, Pencabî, Sindhi, Keşmir dili, Çingene dilleri

Diğer diller: Arnavutça, Yunanca, Ermenice

  1. Kafkas dilleri: 

Gürcüce, Avarca, Abhazca, Lazca, Çerkezce, Çeçence, İnguşça, 
Kabartayca, Lezgice

  1. Baskça

  1. Dravid dilleri:

Tamilce, Telugu dili, Kanara, Malayalam

  1. Ural dilleri:

Fince, Estonca, Laponca, Macarca, Hantıy dili, Mansi dili, Samoyed dilleri

  1. Altay dilleri:

Türkçe (Türkiye Türkçesi, Azerice, Özbekçe, Yeni Uygurca, Kazakça, Tatarca, Türkmence, Kırgızca vb.), Moğolca, Tunguzca.

  1. Japonca

  1. Korece

  1. Çin-Tibet dilleri:

Çince (Mandarin, Yue), Tibetçe, Birmanca

  1. Diğer Asya dilleri:

Çukçiçe, Gilyak dili, Yukagirce, Tayca, Miao-Yao dili, Mon-Khmer dilleri, Munda dili

  1. Malaya-Polinezya dilleri: 

Madagaskar dili, Malayca, Cava dili, Tagalogca, Maori dili, Tahiti dili, Hawaii dili, Tongan dili

  1. Diğer Okyanusya dilleri:

Avustralya’da: Aranda dili, Dyirbal dili
Yeni Gine’de: Papua dilleri

  1. Eskimo-Aleut dilleri

Eskimo dili

  1. Amerika yerli dilleri:

Atabask dilleri (Navaho dili, Apaş dili)
Kuzey’de: Algonkin dilleri (Şayen dili, Mikmek dili), Siu dili, Hakan dili, Penuti dilleri (Maya dili), Aztek-Tano dilleri (Nahuatl dili, Hopi dili), Oto-Mange dilleri, Tarasko dili, Salish dili
Güney’de: Çibça dili, Ge-bororo-Karahaca, Panoca, Karayibce, Keşuvaca-Aymaraca, Tukanoca, Aravakça, Tupi-Guarani dilleri, Araukanca

  1. Hami-Sami dilleri (Afrika-Asya dilleri)

Sami: Arapça, Malta dili, İbranice, Aramca, Süryanice, Amharca, Tiprinaca
Hami: Berberi dilleri (Kabiliye dili, Tuaregce)
Kuşi: Somali dili, Afar dili

  1. Nijer-Kongo dilleri:

Çad dilleri: Havsa dili
Mande dilleri: Bambaraca, Mendece, Diviaca, Malinkece
Batı Anlantik dilleri: Volof dili, Serer dili, Filani (Pöl) dilleri
Gur (veya Volta) dilleri: Mosi dili, Senufo dili 
Kva dilleri: Yoruba dili, Eve dili, Fon dili, İbo dili, Akan dilleri
Bantu dilleri: Svahilice, Kongo dili, Ruanda dili, Lingola dili, Ksosa dili, 
Zulu dili, Kikuyu dilleri
Adamava dilleri: Sango dili, Gabya dilleri

  1. Nil-Sahra dilleri:

Sübye dili, Songay dili, Sudan dilleri (Mangbetuca)
Nil dilleri (Masai dili)

  1. Hoisan dilleri:

Boşiman dili, Hotanto dili, Sandave dili, Hadza dilleri. 


Gülşen Uslu