17 Aralık 2013 Salı

ÇAĞIN ADI NÖTRALİZM


Bu çağın ismini nihayet adlandırabiliyorum... Bu yeni çağ Nötr Çağ’dır (Nuetre Age), sanatı da nötralizm’dir (Nuetralisme). Zira artısız, eksisiz yani kutupsuz olarak gidecektir bundan sonra. İsterdim ki bunu benden sonra adlandıranlar söylesin ilk benim dediğimi fakat eminim ki nötralizm gereği bunu kimse belirtmeyecektir. Dolayısıyla bu da beni yine haklı çıkaracaktır. Nötrlüğü sayesinde çağ nötr olduğunun bile farkına varamayacaktır... Kemiksiz, kutupsuz, ilkesiz, böyle yol alacaktır uzun bir süre... Doğu ve Batı mentalitesi farklılıkları da yok olacaktır. Keskin fikirler, felsefeler çıkacağa benzemiyor. Bir nekahet dönemi, uçan düşünce türbülansı bu... 12 seneden beri bu çağın adını, felsefesini düşünüyordum ve sonunda buldum işte; “NÖTR ÇAĞ”

Herkes nötre kesmiş, nötrün zihin yormayan tatsız tadını almış, yüzeyselliğin üstünde sörf yapıyor Dünya...

2010 Dünya Futbol Kupasındaki vuvuzela çılgınlığını hatırlayalım. Gerçek vuvuzela belli bir ritüelin parçası olup antilop benzeri bir hayvanın boynuzundan yapılırken, bunlar tutup plastikten yüzbinlerce ürettiler. Yani vuvuzelayı nötrleştirdiler, anlamını bir köşeye kıstırdılar. Tüketip atmaktan daha etkilidir nötrleştirip bir kenara bırakmak...

Meyve ve sebzeler de hormon ve GDO’larla nötrleşiyorlar. Buna da kitlesel gıda nötrleşmesi diyebiliriz...

Antik dönemlerin pazarları olan agoralarda felsefi tartışmalar yapılırdı, önemli fikirler agoralarda bulunurdu. Bu devamlılıkta modern çağda süpermarketlerde, AVM’lerde felsefe yapılması gerek aslında. Bu çağda böyle olmalı ya, ne yazık ki bu çağın felsefesi yok, daha doğrusu tek felsefe; anlamın ruhunu alıp içini boşaltmak ve nötrleştirmek...

Bir şeyi arayan bulur fakat artık arayan yok, sadece bulan var. Çünkü artık arama motoru var. Kendini bilmek; insanın asırlardır cevabını aradığı bu soru çok geride kaldı. Bırak arama motorun arasın, bulsun seni senden içeru...

Bir zamanlar akıllıydık. Tolstoy, Gogol okunurdu. Şimdi nötr olduk gogıllandık, gogıl okuyoruz artık... İsterseniz gogıla bir soralım ve belirleyelim çağın felsefesini. Mutlaka şöyle bir bilgi çıkar karşımıza: “Boşuna kafanızı yormayın, adı Nötr Çağ olan çağın felsefesini belirleyemezsin. Bu çağın felsefesi; felsefesizliktir, felsefesizliğidir...”

Hal böyle olunca beyinler nasıl da yan gelip yatıyor. Niye bir şarkı, türkü ezberleyelim, nasılsa gogılda var. Niçin dil öğrenelim, online çeviriler var. Neden derhal bir zanaat, meslek öğrenelim, gerekirse yutupdan bakarız. Hafızayı zorlamanın ne gereği var. Zaten artık zihinsel, duygusal işlerimizi kaydırmalı telefonlar yapmıyor mu?.. Yakında babamızın adını bile tabletten bakıp söyleyeceğiz... Fidel Castro’nun hafızası çok iyiymiş. Okulda sevmediği derslerin kitaplarını ezberlermiş. Ezberlediği sayfaları da yırtıp atarmış... Böylece zihni, duyuları nötrleşmedi, bulunduğu yere aykırı olmayı, kendisi olmayı öğrendi... Castro’nun babası, oğlu avukat olunca haklarımızı savunacak, bizi zengin edecek diye düşünmüş. Ne var ki devrimden sonra tarım devriminde ilk Castro’ların toprağı kamulaştırılmış ve halka dağıtılmış...

Zihin mide gibidir, devamlı beslemezsen küçülür, daralır, nötrleşir, kutupsuzlaşır, polaritesini kaybeder...

Sakın ola ki ruhsuzlukla nötrlüğü birbirine karıştırmayın. Nötr olanda bir emici ruh vardır, daha doğrusu nötrün ruhu emiciliktir. Ruhsuzluk nötrün kendisi için değil, nötre kapılan için geçerlidir, yani nötre kapılmanın bir sorucudur... Kapılanı emer, yer bitirir. Tıpkı elektrik devrelerindeki, prizlerdeki nötr yani faz dedikleri kısım olan ve elektriğin topraklama hattıyla toprağa verilip emilip yok olması gibi...

Genç yaşta yaşamını yitiren rahmetli Ressam Rafet dostumuz bize 1990 yılında Bodrum pazarında soğanları, güverleri, radikaları anlatırken nötrün altını üstünü kalın çizgilerle çizmişti... İşte onun ağzından bu konunun formüle özeti; “Dostlarım üç tür elektrik vardır: Pozitif, negatif ve nötr... Bunlardan pozitif iyidir fakat negatif çok daha iyidir. Negatifi yersin, kendine gelirsin. Sanatına sarılır, yazarsız, çizersin, güzel resimler yaparsın... Amma nötr, işte bu nötrden sakının, nötr insanlardan daima uzak durun!” 25 sene öncesinden herşeyin nötrleşeceğini hissederek sadece bizleri uyarabilmiş... Bu arada üstad bir sanatçının negatiften beslenebildiğine işaret ediyor... Zaten negatiften yararlıca faydalanacak olanlar yalnızca filozof ve sanatçılardır... Diyalektik de bunu gerektirir.

Şimdi yeri gelmişken tam da bu noktada “negatif” “pozitif” derken lütfen bunu günlük gazete fallarındaki gibi ya da “Ay yaneee Cemal, çok negatifsin, fenasın...” gibisinden “negatif = kötü, karamsar” “pozitif = iyi, sevecen” olarak algılamayın. Fizikteki eksi ve artı kutuplar gibi algılayın, yani bir pilin eksi-artı kutupları gibi... Unutmayın ki o icat ettiğiniz yararlı aletlerin devinimi eksi-artı kutuplar prensibiyle çalışır. Görüyorsunuz ya artı-eksi, negatif-pozitif kelimelerini de anlam kaydırarak nötrleştirmişler, kötümser ve iyimser anlamlarına çevirmişler. Bu kelimeler için pesimist-optimist demeleri daha uygundu zannımca... Negatifin neresi kötü yahu, hemen harcamayın, tek suçu Ying-Yang’ın siyahında olması mı?..

Bu çağın fikirleri, düşünce ve görüşleri de kendine sanal bir özgüvenle hep nötr, kutupsuz olacaktır. Gelin şimdi kuvvetli bir nötr görüşle tanışalım. Theohari adlı bir Yunanlı tanıdığın bir ara Yunanistan’da çok miktarda yanan çam ormanları hakkındaki kutupsuz açıklamaları bunlar; “Çam zehirdir, petroldür, yansın kurtulalım... Hiçbir yararı yok, çamın yerine dut, armut, incir, kestane ekilsin, daha bir sürü yararlı ağaç var. Hem diğer canlılar beslenir, kuşlar, keçiler yapraklarını yer. Çamın yaprağından noolur, oturunca g.tüne girer ancak... Çam petroldür, bombadır. Her an yanmaya hazır, yere düşen şişe, cam parçasından bile güneş ısısıyla yangın çıkar. Dalları bile sıcakta birbirine sürtünse yangın çıkabilir. Ama dut, incir... Ateş atsan yanmaz. İçi nem dolu bu ağaçların. Dutta ipek böceği de yetiştirirsin ama çamda ne yetiştirirsin; hiçbir şey!..” Öyle de inandırıcı anlatıyordu ki neredeyse ikna olacaktım. Fakat iklim denen şeyi, her ağacın her yerde yetişmediğini hiç hesaplamıyordu. Kanada ormanlarında dut ağacı mı diksinler? Beni hayretler içinde bırakarak nötr fikrine devam ediyordu: “Bir de çamların yanına ev yapıyorlar, neymiş, çok güzelmiş orman. Peeh, ne güzeli be! Bombadır çam. Ağaç değil, patlamaya hazır bomba!.. Git benzinliğin kenarına ev yap daha iyi... Ceviz dik, dut dik. Hem yanmaz hem de bütün canlılar beslenir...” Araya girip “Peki ya oksijen... Oksijen veriyor çam ormanları.” diyecek oldum. “Öbürleri de verir oksijen. Hem oksijen hem de meyve verirler.” dedi ve ekledi: “Duta, incire su da lazım değil, üstelikte çamın kökleri yüzeyden 500 metre gider toprakta, ne varsa silip süpürür, toprağı bitirir, başka bitkilere müsaade etmez. Oysa incirin kökü dibe doğru gider, yanına başka ağaç dikebilirsin.”

Ya sabır! Erezyonu, selleri, çam ormanlarının toprak kaymasını önlediğini söylesem ona da bir cevap bulurdu mutlaka. Sustum artık. En sonunda şu raddeye vardı, çam ağacına olan hışmı ve öfkesi: “Çam bir şeytandır.”

Böylesi tuhaf bilgilerden sonra derim ki; her birey insanlığın tekamülü adına çevresindeki nötrlükten uzak durmalı ve kutubuna canla başla sarılmalıdır.

Güneri İçoğlu (Leman)