Şimdi geriye bakınca okuduğum kitaplar,
karıştırdığım ansiklopediler, taradığım eski dergilerden sonra birkaç kelam
edebilir hale gelmişim müziksel içerikler anlamında. Bu benim kazancım elbette,
beni mutlu eden bir durum. Tabi araştırmacı-makaleci olarak bir misyon da edinmiş oluyorum bu
arada. Radyo’yu, Tangolar’ı, Sinema ve Müzikaller’i, Türklerde Müziğin Tarihçesi’ni
yazdıktan sonra durmak olmuyor. Ve kantolara geliyor sıra. İşte kantonun
serüveninden başlıklar:
Kantoların 19. yüzyılda doğduğu kabul
edilir. Kanto adı, İtalyanca’da
şarkı söylemek anlamına gelen “cantare” sözcüğünden gelir.
Kantonun ilk defa Güllü Agop Tiyatrosu’nda
yer aldığı bilinir. Sonra Galata, Beyoğlu derken Şehzadebaşı Direklerarası’na
uzanmıştır yolu.
İlk
kantocu olarak Aranik Hanım’ın adı geçmektedir.
İlk Müslüman kadın kantocu ise
Papasköprülü Amelya Hanım adıyla 1889’da sahneye çıkan Kadriye Hanım’dır. Kel Hasan’ın Hayalhane-ı Osmani
Kumpanyası’nda kantoculuk yapan Sivaslı Perviz Hanım da öncülerdendir.
O dönemin büyük ve ünlü kantocuları:
Büyük ve Küçük Amelya Hanımlar, Büyük ve Küçük Virjin Hanımlar, Tereza Hanım,
Madam Pepron.
Naşit Bey, Fahri Bey, Millet
Tiyatrosu’nun perdesini ses muganniyesi Hamiyet Hanım’la açıyor, Şamran,
Hermine ve Ayten Hanımlar kantoya çıkıyordu.
Tiyatroların kanto sahne düzeni hayli
renkliydi. Kırmızı hakimdi. Ağaçlar, çiçekler dekoru tamamlardı. Kantoya göre
bir eşya da bulunurdu. Örneğin “Gemici” kantosu için arkaya bir miço
yerleştirilirdi. Derken İstanbul’da açık hava tiyatroları yaygınlaştı. Hasan
Efendi bu akımın başını çekiyordu. Salon ve bahçelerin seyircilerin ayağına
gitmesi sağlanmış olunca, kanto geniş kitlelere ulaştı.
Danseden kantocunun sesi ikinci
plândaydı. Bu yüzden kantolar dil ve ifade yanlışlarıyla icra edilmişlerdir.
Atum var, kayıgım var
Üstünde yeğkenim var
Alıp seni kaçarım
Ninenin hatırı var
Ah dini dindi dindani çifte yanar momları
Pullu olsun yarimin gelinlik urbaları.
Şamran Hanım’ın söylediği kantoyu da
örnek verebiliriz.
Jardenlerde gezerim
Muzikayı dinlerim
Eteymi şık tutarak
Ben promenad ederim.
Kantolar tiyatral müziklerdi ve tamamen
İstanbul’a aittiler. Yüksek kültür, kantoları beğenmezdi. Güzel kanto söylemek
diye bir kavram yoktu. Eğer güzel ve düzgün okursanız o “şarkı” olurdu, kanto
değil. Şarkıya söz ekleme, çıkarma, abartma kontoda normaldi. Beden hareketleri
ve işve daha önemliydi. Fingirdek, işveli kantocu sahnedeyken, müzik de ikinci
plândaydı. Seyirci için kadın bacağı, bedeni görmek sanat görmekten önemliydi.
Bu yüzden kantocuların bir dolu hayranları, aşıkları olurdu. Bir gün Agavni
Hanım sahnedeyken bir hayranı sahneye çiçek atınca, diğer bir aşığı tarafından
öldürüldü ve böylece kanto kanlanmış oldu.
Kantolar devirlerine göre Seyirlik
Kantolar, Çingene Kantoları, Esnaf Kantoları ve Düettolar (bazen iki kadın,
bazen bir kadın ve bir erkek) diye sınıflandırılmıştır.
O dönemde sokak satıcıları kanto
mecmualarını “En son şarkılar” diyerek satarlardı.
1910 yılına gelindiğinde,
Direklerarası’nın tarihi direkleri yıkıldı. Direklerarası’ndan tramvay
geçmişti. Direklerarası’nın Karagözcüleri mahalle kahvelerine, ünlü komikler
Kadıköy’e taşınmışlardı. Sadece Komik-i Şehir Naşit Bey direniyordu. Ama
Direklerarası’nın çehresi değişmişti artık. Uyuşturucu kol geziyordu bu
mekanda. Şamranlar, Virjinler, Amelyalar yaşlanmıştı. Yine aynı dönemde Beyaz
Rusların İstanbul’a göçleri ile her yanı sarışın, mavi gözlü kızların dansı
sarmıştı. Kanto susmuştu. Şehzadebaşı, Vezneciler’den Saraçhane’ye kadar yoksul
ve harabe bir görüntüye bürünmüştü.
1930’larda kanto Anadolu’ya turneye
çıktı. Ünlü tiyatro oyuncuları kantoya çıktılar ve epeyi seyirci topladılar;
ama yeni kantolar üretmediler, eski kantoları söylemekle yetindiler. 60’larda
da “Amacımız eski Ramazanları yaşatmak” diyen bazı kulüp ve tiyatrolar da
kantoyu programlarına koydular. Ama kantonun ihtişamlı Direklerarası dönemi bir
daha canlanmadı.
Nurhan Damcıoğlu, Türk Tiyatrolarının bir oyuncusu
olarak yıllarını kantoya verdi ve eskinin kantocuları kadar başarılı oldu.
Kantoları taş plâklardan 45’liklere taşıdı: Ben Kalender Meşrebim, Dingala,
Fındık Kurdu, Yangın Var…
Altan Karındaş, Oya Alasya, Ayten Arman,
Seden Kızıltunç ve Seyfi Dursunoğlu kantoyu günümüze taşıyan diğer isimler.
Kantonun beden ritmi yenilenmiş, çok eleştirilen dil hataları düzeltilmiştir
artık. Ama kısıtlı gösterileriyle kanto, artık sadece bir nostalji olduğunun
ayırdındadır.
Gülşen Uslu
Cok guzel bir yazi. Tesekkur ederim.
YanıtlaSil