16 Şubat 2012 Perşembe

KANTOLAR


Şimdi geriye bakınca okuduğum kitaplar, karıştırdığım ansiklopediler, taradığım eski dergilerden sonra birkaç kelam edebilir hale gelmişim müziksel içerikler anlamında. Bu benim kazancım elbette, beni mutlu eden bir durum. Tabi araştırmacı-makaleci olarak bir misyon da edinmiş oluyorum bu arada. Radyo’yu, Tangolar’ı, Sinema ve Müzikaller’i, Türklerde Müziğin Tarihçesi’ni yazdıktan sonra durmak olmuyor. Ve kantolara geliyor sıra. İşte kantonun serüveninden başlıklar:

Kantoların 19. yüzyılda doğduğu kabul edilir.  Kanto adı, İtalyanca’da şarkı söylemek anlamına gelen “cantare” sözcüğünden gelir.

Kantonun ilk defa Güllü Agop Tiyatrosu’nda yer aldığı bilinir. Sonra Galata, Beyoğlu derken Şehzadebaşı Direklerarası’na uzanmıştır yolu.

İlk kantocu olarak Aranik Hanım’ın adı geçmektedir. 

İlk Müslüman kadın kantocu ise Papasköprülü Amelya Hanım adıyla 1889’da sahneye çıkan Kadriye Hanım’dır.  Kel Hasan’ın Hayalhane-ı Osmani Kumpanyası’nda kantoculuk yapan Sivaslı Perviz Hanım da öncülerdendir.

O dönemin büyük ve ünlü kantocuları: Büyük ve Küçük Amelya Hanımlar, Büyük ve Küçük Virjin Hanımlar, Tereza Hanım, Madam Pepron.

Naşit Bey, Fahri Bey, Millet Tiyatrosu’nun perdesini ses muganniyesi Hamiyet Hanım’la açıyor, Şamran, Hermine ve Ayten Hanımlar kantoya çıkıyordu.

Tiyatroların kanto sahne düzeni hayli renkliydi. Kırmızı hakimdi. Ağaçlar, çiçekler dekoru tamamlardı. Kantoya göre bir eşya da bulunurdu. Örneğin “Gemici” kantosu için arkaya bir miço yerleştirilirdi. Derken İstanbul’da açık hava tiyatroları yaygınlaştı. Hasan Efendi bu akımın başını çekiyordu. Salon ve bahçelerin seyircilerin ayağına gitmesi sağlanmış olunca, kanto geniş kitlelere ulaştı.

Danseden kantocunun sesi ikinci plândaydı. Bu yüzden kantolar dil ve ifade yanlışlarıyla icra edilmişlerdir.

Atum var, kayıgım var
Üstünde yeğkenim var
Alıp seni kaçarım
Ninenin hatırı var

Ah dini dindi dindani çifte yanar momları
Pullu olsun yarimin gelinlik urbaları.

Şamran Hanım’ın söylediği kantoyu da örnek verebiliriz.

Jardenlerde gezerim
Muzikayı dinlerim
Eteymi şık tutarak
Ben promenad ederim.

Kantolar tiyatral müziklerdi ve tamamen İstanbul’a aittiler. Yüksek kültür, kantoları beğenmezdi. Güzel kanto söylemek diye bir kavram yoktu. Eğer güzel ve düzgün okursanız o “şarkı” olurdu, kanto değil. Şarkıya söz ekleme, çıkarma, abartma kontoda normaldi. Beden hareketleri ve işve daha önemliydi. Fingirdek, işveli kantocu sahnedeyken, müzik de ikinci plândaydı. Seyirci için kadın bacağı, bedeni görmek sanat görmekten önemliydi. Bu yüzden kantocuların bir dolu hayranları, aşıkları olurdu. Bir gün Agavni Hanım sahnedeyken bir hayranı sahneye çiçek atınca, diğer bir aşığı tarafından öldürüldü ve böylece kanto kanlanmış oldu.

Kantolar devirlerine göre Seyirlik Kantolar, Çingene Kantoları, Esnaf Kantoları ve Düettolar (bazen iki kadın, bazen bir kadın ve bir erkek) diye sınıflandırılmıştır.

O dönemde sokak satıcıları kanto mecmualarını “En son şarkılar” diyerek satarlardı.

1910 yılına gelindiğinde, Direklerarası’nın tarihi direkleri yıkıldı. Direklerarası’ndan tramvay geçmişti. Direklerarası’nın Karagözcüleri mahalle kahvelerine, ünlü komikler Kadıköy’e taşınmışlardı. Sadece Komik-i Şehir Naşit Bey direniyordu. Ama Direklerarası’nın çehresi değişmişti artık. Uyuşturucu kol geziyordu bu mekanda. Şamranlar, Virjinler, Amelyalar yaşlanmıştı. Yine aynı dönemde Beyaz Rusların İstanbul’a göçleri ile her yanı sarışın, mavi gözlü kızların dansı sarmıştı. Kanto susmuştu. Şehzadebaşı, Vezneciler’den Saraçhane’ye kadar yoksul ve harabe bir görüntüye bürünmüştü.

1930’larda kanto Anadolu’ya turneye çıktı. Ünlü tiyatro oyuncuları kantoya çıktılar ve epeyi seyirci topladılar; ama yeni kantolar üretmediler, eski kantoları söylemekle yetindiler. 60’larda da “Amacımız eski Ramazanları yaşatmak” diyen bazı kulüp ve tiyatrolar da kantoyu programlarına koydular. Ama kantonun ihtişamlı Direklerarası dönemi bir daha canlanmadı.
Nurhan Damcıoğlu, Türk Tiyatrolarının bir oyuncusu olarak yıllarını kantoya verdi ve eskinin kantocuları kadar başarılı oldu. Kantoları taş plâklardan 45’liklere taşıdı: Ben Kalender Meşrebim, Dingala, Fındık Kurdu, Yangın Var…

Altan Karındaş, Oya Alasya, Ayten Arman, Seden Kızıltunç ve Seyfi Dursunoğlu kantoyu günümüze taşıyan diğer isimler. Kantonun beden ritmi yenilenmiş, çok eleştirilen dil hataları düzeltilmiştir artık. Ama kısıtlı gösterileriyle kanto, artık sadece bir nostalji olduğunun ayırdındadır.

Gülşen Uslu

1 yorum: