Tangoların
Arjantin’de doğup oradan tüm dünyaya yayıldığını hepimiz biliriz. Bu aslında çok
uzun ve kademeli bir serüvendi. Önceleri sözsüzdü, dansının içinde erotik öğeler
olduğu varsayıldı; çünkü tangoya kadar kucaklaşılarak yapılan başka bir dans türü
yoktu. Sonra bu müziğe sözler yazıldı. İlk sözler, tangonun içinden çıktığı
Buenos Aires’in kenar mahallelerinin dili gibi argo ve maçoydu. Kibar salonlar
yerine varoşların batakhanelerinde varlığını sürdürüyordu. Tangonun romantik ve
kibar bir müzik ve dans olması, onun Avrupa’ya gelmesinden ve bu müziğe katkı
yapan gerçek müzisyenlerden sonra oluyordu. 1930-1950 arası tangonun Altın Çağı
diye bilinir; ama tangonun yasaklandığı dönemler de vardır. Tangonun serüveninden
bazı başlıklar şöyledir:
19. yüzyılın
ikinci yarısında Avrupa ve Afrika’dan Arjantin’e gelen sürgün ve göçmenlerin yaşadıkları
duyguları -öfke, hüzün, vatan hasreti- müziğe dökmeleriyle ortaya çıktı tango.
Afrika vuruşları, Kızılderili ve Latin etkisi, Arjantin pampalarıyla birleşti
ve ilk ilkel tangolar bu süreçte oluştu.
19. yüzyılın
sonunda ve 20. yüzyılın başında Arjantin’den Avrupa’ya gelen müzisyenler
tangoyu Avrupa’ya tanıttılar. Özellikle Paris’te balo salonlarında çalındı ve
dans edildi. İngilizler bu müziğe başta burun kıvırdılarsa da Savoy Oteli’nde düzenlenen
tango-çayları rağbet görünce hızla yayıldı. Derken tüm Avrupa ve hatta Japonya
tango dinlemeye başladı. Durum böyle olunca Arjantin, çocuğuna sahip çıktı ve
1917’den sonra tangolar Tango Argentino diye anıldı.
İlk
tangoyu araştıran müzik tarihçileri ittifakla El Entrerriano (opus 1)’yu kabul
etmişlerdir. Plâğa alınan ilk tango ise 1903’te kaydedilen Don Juan’dır.
Tangonun
enstrümanları çeşitlidir; ama dört temel sazı vardır: keman, piyano, konturbas
ve en önemlisi bandoneon (akordiyon benzeri bir enstrüman).
Arjantin
tangosunun önemli isimlerinden bahsetmeye kalkarsam epeyi yer işgal etmem
gerekecek, bu yüzden geçiyorum. Ancak Mathos Rodriguez’den bahsetmesem
olmayacak. 1917’de kolay bir melodisi olan bir şarkı besteler. Karnaval olayı
ya da karnavalda giyilen giysileri anımsatan “comparsa” sözcüğünden esinlenerek
halkın koyduğu isimle “La Cumparsita” uluslararası bir üne kavuşur. Sonraki yıllarda
değişik varyasyonlar eklenen La Cumparsita’nın ilk bandeneon versiyonunu
1930’da Luis Moresco yapar. Yeri gelmişken La Cumparsita’nın düğünlerde çalınmasının
Türklere özgü bir şey olduğunu biliyor muydunuz?
İlk
tango şarkıları, bir erkeğin ağzından söylenmek üzere yazıldığından ilk tango şarkıcıları
erkektir. Hatta kadın şarkıcılar tango söylemek isteseler, erkek giysileriyle
sahneye çıkarlardı.
60’lı yıllarda bütün dünyada yaşanan kültür
bozulması yüzünden Beat ve Rock ön plâna çıkar ve tangonun sürgün günleri başlar.
Arjantin’de bile dikta rejimi yüzünden tango hoş karşılanmıyordur artık.
Yeniden doğuşunu ancak özgürleşme hareketiyle yapar tango. 80’li yıllara
gelindiğinde yine tüm dünyada balo salonlarındaki yerini alır.
TÜRKÇE
TANGOLAR
Selim İleri, Tango Bir
Nostaljidir adlı yazısında: “Tango bir devrim olsaydı, hiçbir devrimimiz Türkçe
tangolar kadar benimsenmemiştir, derdik.” demişti.
Türkiye tangoyla 1920 yılından
sonra tanışmaya başlamıştı. Cumhuriyetle birlikte batılı devrimler başlayınca,
müzikte de çok seslilik gelişti. Bunun sonucu olarak Arjantin tangosu plâkları
Türkiye’ye geldi ve halk tarafından hemen benimsendi. Tango müziği, Türkiye’ye
Avrupa’dan girmiş olduğu için, Avrupa’daki gibi romantik ve napoliten söylenişiyle
gelmişti. Tango dansı ise Avrupa’daki gibi apaş ve erotik olmadı asla; alabildiğine yumuşak ve masum
bir tutuşmayla yapılıyordu.
1928 yılına kadar,
orkestralar hep Arjantin tangolarını çaldılar. Bu yıla gelindiğinde Necip Celal
Andel, Alman aşkı için aldı eline kalemi ve ilk Türkçe tango olan “Mazi” yi
yazdı. Şarkının sözleri Necdet Rüştü Efe’ye aittir.
Mazi kalbimde bir yaradır,
Bahtım saçlarından karadır,
Beni zaman zaman ağlatan,
O hazin hatıradır.
1932 yılında ilk Türkçe tango solistimiz Seyyan Hanım bu şarkıyı
ve Fehmi Ege’nin “Mehtaplı Bir Gecede” tangosunu plâğa okudu.
Tangonun üç büyük bestecini
yeri gelmişken analım.
Necip Celal Andel
(1908-1957), küçük yaşlarda piyano ve keman çalmasını öğrendi. Önceleri hafif müzik
alanında besteler yaptı. Onbir Tango, Fenerbahçe Marşı, Atatürk için yazdığı
Yalova adlı eserleri ünlüdür. Mazi tangosundan sonra sözlerini Dr. Bedri
Noyan’la birlikte yazdığı Özleyiş’i besteler.
Sevdim bir genç kadını,
Ansam onun adını,
Her şey beni ona bağlar,
Kalbim durmadan ağlar.
Özellikle bu iki tangosu
Mazi ve Özleyiş, Avrupa radyolarında da çalar. Sonra Ayrılık, Suna, Kimse
Sevgimi Bilmez, Yıllar, Günler, Bir An için adlı tangolarını besteler. Ve bu şarkılar
Seyyan Hanım’ın sesinden plâklara kaydolur. Plâğı yapılmayan üç tangosu: Benim Şarkım,
Damla Damla ve Geçmiş Zaman’dır.
Fehmi Ege (1902-1978)’nin
ilk besteleri alaturkadır. 1925’de Meçhul operetini besteler. Bu operetin içinde
tango tarzında bir şarkı da vardır. Ankara ve İstanbul radyolarında kurduğu
tango orkestralarıyla bant yayınları yapar.
Sana nerden gönül verdim,
Ah keşke vermez olaydım!
Seni nerden sevdim,
Keşke sevmez olaydım!
Ünlü şarkısını besteler. 300 kadar bestesi vardır. Bunların en ünlüleri;
Ayrılık, En Son Hatıran, Ne Kadar Sevmişti Bu Gönül Seni, Mehtaplı Bir Gecede,
Emelim, Kirpiklerin, Çok Ağladım’dır.
1937 yılında iki polis gelerek Fehmi Ege’yi çalıştığı gece kulübünden
alıp Pera Palas’a götürürler. Atatürk oradadır. Orkestra, Mehtaplı Bir Gecede
tangosunu çalmaktadır. Atatürk’le tanışır ve onun isteğiyle Cumhurbaşkanlığı
Senfoni Orkestrasına girer ve Ankara’ya gider. 1950’de bu görevinden ayrılıp
yine İstanbul’a döner ve İstanbul Radyosu için Cumartesi günleri saat 18.00’de
Necdet Koyutürk’le dönüşümlü olarak orkestrasıyla birlikte tangolar çalar.
Oğlu Engin Ege, babasının izinden gitmiştir ve halen radyoda
tango orkestrasıyla tango yayını ve besteler yapar.
Necdet Koyutürk (1921-1988), orkestra şefi, söz yazarı, besteci
ve aranjördür. 1949’dan itibaren İstanbul Radyosu’nda kendi orkestrasıyla
tangolar çalar. Solist: Şecaattin Tanyerli. Onun en ünlü ve en çok istek alan
tangosunu söyler:
Papatya gibisin beyaz
ve ince
Eziliyor ruhum seni görünce,
Gel artık kollarıma
bekliyorum,
Papatyam seni özlüyorum.
Sonra:
Dinle sevgili dinle
Çok zaman var yalnızım,
Kırıldı artık sazım,
Şimdi kalbimi dinle.
Daha sonra, Rüzgâr Gibi Geçti, Şüphe, Yıllar Var ki, Gel Beklediğim
Yeter, Gözlerine Bakarken, Özlediğim, Unutmak İstiyorum, Başbaşa Kalınca ve
Beyaz Zambak.
Oğulları Erdener ve Özdener Koyutürk, kendi meslekleri dışında
babalarını gib tangoyla ilgilenmeyi sürdürüyorlar, besteler yapıyorlar.
Diğer tango bestecileriyle ilgili anımsatmalar da yapmadan geçmeyelim.
Kadri Cerrahoğlu: Simsiyah Bakışların, Sarhoşum
Sarhoş, Emel, Anneme, Leyla.
Mustafa Şükrü Alpar: Sarı Melek, Bir Martı Gibi, Çapkın.
Ziyaettin Sarıkartal: Aşk Büyülenmiş Bir Çiçektir,
Elida, Sev Beni.
İbrahim Özgür: Çivi Çiviyi Söker, Beyoğlu, Yalan, Mavi
Kelebek.
Ferdi Daryal: Aşk Bir Serap, Uludağ.
Selmi Andak: Ben Her Bahar Aşık Olurum.
Engin Ege: Ona Hasret, Aradım Seni, Tatlı Günler.
Erdener Koyutürk: Bir Kadın Bir Erkek, Ben Varım,
Bal Gözlüm.
İlk tango solistleri Seyyan Hanım dışında, Mahmure Hanım, Birsen
Hanım, Seyyide Poroy’dur. Türkçe tangoların ilk erkek solisti ise Münir
Nurettin Selçuk’tur. Necip Celal’in “Ayrılık”, Nusret Rıfkı’nın “Senden
Uzak”
şarkılarını plâğa okumuştur. 1938’de İbrahim Özgür adı duyulur plâklarda.
1942’de Ankara Radyosu’nda tangolar söyleyen Celal İnce, tanınmaya başlar. Ama
tangonun iki büyük yorumcusu dendi mi, biri Seyyan Hanım, diğeri Şecaattin
Tanyerli’dir. Şecaattin Tanyerli, 1948’de doldurduğu ilk plâkla gönüllere
girer: Papatya ve Rüzgâr Gibi Geçti.
70’li yıllara kadar Saime Şengül, Saime Kentmen, Bedriye Tüzün,
Nezahat Onaner, Yaşar Güvenirgil, Zehra Eren, Erol Büyükburç, Necla İz, İbrahim
Solmaz, Nevzat Yalaz, Aydın Esen, Ayten Alpman, Esin Engin, Mefaret Atalay,
Zeki Müren, Ayla Büyükataman ve Tülin Yakarçelik gibi ses sanatçıları da tango
söyler.
Son olarak; Türkiye’de
Arjantin Tangosu’nun öncüsü olan Orhan Avşar ve Selçuk Kaskan’ın da ismini
zikretmeliyim.
Bu yazıyı hazırlamak için,
TRT FM’de Pazar günleri 17.30’da tango ile ilgili yayın yapan Fehmi Akgün’ün “Yıllar
Boyunca Tango” ve Nedim Erağan’ın “Tramvaylı Günler ve Eski Tangolar” kitaplarından
yararlandığımı söylemek boynumun borcu. Yüreklerine, emeklerine sağlık diyorum.
Gülşen
USLU