8 Aralık 2011 Perşembe

İSTANBUL ŞEHRİ

On beş milyon insanın yaşadığı bu şehirde sen de her sabah karışırsın kalabalıklara. İsimsiz, geçmişi olmayan gölgelermiş gibi devinip duran kalabalıkta; isimsiz, geçmişi olmayan bir gölge olursun sen de aralarında. Onlardan biri, onlara yakın bir gölge… Önce büyük sonra giderek küçülen ve nihayet gözden kaybolan bir gölge. Elinde deri çantan, atlarsın arabana, trafikle boğuşarak varırsın işine. Oturursun masana, evraklarını okursun, telefonlara yanıt verirsin. Sıradansındır o ara, herkese benzersin. Her insandan farkın düşüncelerindir sadece. Düşündüklerin senin kimliğindir.

En son takip ettiğin işi düşünürsün, haftasonu yapacaklarını ayarlarsın kafanda. Gideceğin yerler, buluşacağın insanlar, eski şarkılar vardır aklında. Beni hiç düşünmezsin.

Seninle aynı şehirde yaşarız. İstanbul şehrinde… Aynı kaldırımları arşınlarız, aynı caddelerde dolaşırız  Ayak izlerine basarım, aynı yerden yürürüm;  dün ya da daha önce senin yürüdüğün yerden. Sinemaya gittiğinde oturursun benim oturduğum koltuğa belki de. Aynı filmi seyrederiz ayrı zamanlarda. Belki köşede otobüs durağında beklerken ben, sen benden bihaber geçersin otomobilinle önümden. Senin sevdiğin müzelere gidip, çok sevdiğin bir eserin önünde ben de saatlerimi harcarım belki. Tanıdık gelen bir koku, bildik, aşina bir duygu gibi çeker beni o eser yanına. Belki dokunurum tam da senin dokunduğun bir yerine. Senin çok sevdiğin bir restorana girer aynı yemekten sipariş ederim belki de. Ya da hastalandığımda aynı hastanede, senin daha önce yattığın yatakta yatarım kimbilir.

Seninle aynı sokakları severiz belki. O dar, eski sokakları… Ortaköy’de tavla ya da okey oynadığımız yer bile aynıdır belki. İkimiz de Eminönü’de durup balık ekmek almayı seviyoruzdur kimbilir. Boğaz’da hep aynı noktadan durup bakıyoruzdur denize ve Kız Kulesi’ne. İçimize dolan şiir bile aynıdır belki. “İstanbul’da Boğaziçi’nde bir garip Orhan Veli’yim.” 

Sen de bu şehirde yaşarsın. İstanbul şehrinde… Adresini bilirim, ismini, işini… Zengin sayarım kendimi. Çok özlediğimde, köşe başında bekleyerek seni uzaktan da olsa görebileceğimi bilirim. Varolduğunu, iyi olduğunu, beni sevmediğini bilirim.

Seninle aynı şehirde yaşamak, aynı manzaralara bakmak bile mutlu eder beni. Atmosfere kokun sinmiştir, rüzgarlar getirir. Tanıdık bildiktir bazı objeler, sana benzer, gülümserim. Sen gibidir bazı filmlerdeki karakterler, sevinirim. Seni görmüş gibi olurum. Yüzyüze gelmişiz gibi, sana dokunmuşum gibi… Hiç yerimden kıpırdamam. Elim telefonlara gitmez. Evinizin oradan geçmem. Ama bilirim, hissederim bu şehrin her hangi bir yerinde dolandığını. Aklımdan, havsalamdan izlerim seni.

Şimdi uyandın. Saatin alarmını kapattın. Banyoya gittin, duşunu aldın. “Bir çay iyi olur. Aman boşver, işyerinde içerim. Çocuklar poğaça da alırlar, nasıl olsa.” dedin. Şimdi işindesin. Telefonlar çalıyor, elinde kalem… Akşam oldu, eve dönüyorsun. Seni evimden, yüreğimden izlediğimden kuşkulanmıyorsun.

Sen de bu şehirde yaşarsın. İstanbul şehrinde… İstanbul yakışır sana; sen de ona yakışırsın. Başka bir şehirden gelmişliğin belli olmaz artık yaşamında. Dilin bile eski Türk filmlerine benzer. “Senle” dersin örneğin “Seninle” demezsin. Ünlü kafelere, barlara, konser salonlarına gidersin. En sevdiğin şarkıcıyı bilirim. Yaşamındaki öncelikleri bilirim. Yaşamında hiç önce gelmediğimi, gelmeyeceğimi bilirim. Beni hiç hiç özlemediğini bilirim. Bir selamını göndermeyi bile esirgersin, ortak dostlardan. Öyle kolaydır ki senin için, adımı duysan tepki vermemek; öyle kolaydır ki senin için çok seven bir kalbi elinin tersiyle itivermek.

Ben de bu şehirde yaşarım. İstanbul şehrinde… İsimsiz, geçmişi olmayan gölgelermiş gibi devinip duran kalabalıkta; isimsiz, geçmişi olmayan bir gölge olurum ben de aralarında. Onlardan biri, onlara yakın bir gölge…

Gülşen Uslu

1 yorum:

  1. "Seninle aynı şehirde yaşamak, aynı manzaralara bakmak bile mutlu eder beni."

    İşte sadece bu cümle bile senin nasıl güzel bir kalbin oldugunun kanıtı. Çok güzel olmuş yazın.

    Leyloş

    YanıtlaSil