On beş milyon insanın yaşadığı bu şehirde
sen de her sabah karışırsın kalabalıklara. İsimsiz, geçmişi olmayan gölgelermiş
gibi devinip duran kalabalıkta; isimsiz, geçmişi olmayan bir gölge olursun sen
de aralarında. Onlardan biri, onlara yakın bir gölge… Önce büyük sonra giderek
küçülen ve nihayet gözden kaybolan bir gölge. Elinde deri çantan, atlarsın
arabana, trafikle boğuşarak varırsın işine. Oturursun masana, evraklarını
okursun, telefonlara yanıt verirsin. Sıradansındır o ara, herkese benzersin.
Her insandan farkın düşüncelerindir sadece. Düşündüklerin senin kimliğindir.
En son takip ettiğin
işi düşünürsün, haftasonu yapacaklarını ayarlarsın kafanda. Gideceğin yerler,
buluşacağın insanlar, eski şarkılar vardır aklında. Beni hiç düşünmezsin.
Seninle aynı şehirde
yaşarız. İstanbul şehrinde… Aynı kaldırımları arşınlarız, aynı caddelerde dolaşırız Ayak izlerine basarım, aynı yerden yürürüm; dün ya da daha önce senin yürüdüğün
yerden. Sinemaya gittiğinde oturursun benim oturduğum koltuğa belki de. Aynı
filmi seyrederiz ayrı zamanlarda. Belki köşede otobüs durağında beklerken ben,
sen benden bihaber geçersin otomobilinle önümden. Senin sevdiğin müzelere
gidip, çok sevdiğin bir eserin önünde ben de saatlerimi harcarım belki. Tanıdık
gelen bir koku, bildik, aşina bir duygu gibi çeker beni o eser yanına. Belki
dokunurum tam da senin dokunduğun bir yerine. Senin çok sevdiğin bir restorana
girer aynı yemekten sipariş ederim belki de. Ya da hastalandığımda aynı
hastanede, senin daha önce yattığın yatakta yatarım kimbilir.
Seninle aynı
sokakları severiz belki. O dar, eski sokakları… Ortaköy’de tavla ya da okey
oynadığımız yer bile aynıdır belki. İkimiz de Eminönü’de durup balık ekmek
almayı seviyoruzdur kimbilir. Boğaz’da hep aynı noktadan durup bakıyoruzdur
denize ve Kız Kulesi’ne. İçimize dolan şiir bile aynıdır belki. “İstanbul’da Boğaziçi’nde
bir garip Orhan Veli’yim.”
Sen de bu şehirde yaşarsın.
İstanbul şehrinde… Adresini bilirim, ismini, işini… Zengin sayarım kendimi. Çok
özlediğimde, köşe başında bekleyerek seni uzaktan da olsa görebileceğimi
bilirim. Varolduğunu, iyi olduğunu, beni sevmediğini bilirim.
Seninle aynı şehirde
yaşamak, aynı manzaralara bakmak bile mutlu eder beni. Atmosfere kokun sinmiştir,
rüzgarlar getirir. Tanıdık bildiktir bazı objeler, sana benzer, gülümserim. Sen
gibidir bazı filmlerdeki karakterler, sevinirim. Seni görmüş gibi olurum. Yüzyüze
gelmişiz gibi, sana dokunmuşum gibi… Hiç yerimden kıpırdamam. Elim telefonlara
gitmez. Evinizin oradan geçmem. Ama bilirim, hissederim bu şehrin her hangi bir
yerinde dolandığını. Aklımdan, havsalamdan izlerim seni.
Şimdi uyandın. Saatin
alarmını kapattın. Banyoya gittin, duşunu aldın. “Bir çay iyi olur. Aman boşver,
işyerinde içerim. Çocuklar poğaça da alırlar, nasıl olsa.” dedin. Şimdi işindesin.
Telefonlar çalıyor, elinde kalem… Akşam oldu, eve dönüyorsun. Seni evimden, yüreğimden
izlediğimden kuşkulanmıyorsun.
Sen de bu şehirde yaşarsın.
İstanbul şehrinde… İstanbul yakışır sana; sen de ona yakışırsın. Başka bir şehirden
gelmişliğin belli olmaz artık yaşamında. Dilin bile eski Türk filmlerine
benzer. “Senle” dersin örneğin “Seninle” demezsin. Ünlü kafelere, barlara,
konser salonlarına gidersin. En sevdiğin şarkıcıyı bilirim. Yaşamındaki öncelikleri
bilirim. Yaşamında hiç önce gelmediğimi, gelmeyeceğimi bilirim. Beni hiç hiç özlemediğini
bilirim. Bir selamını göndermeyi bile esirgersin, ortak dostlardan. Öyle kolaydır
ki senin için, adımı duysan tepki vermemek; öyle kolaydır ki senin için çok
seven bir kalbi elinin tersiyle itivermek.
Ben de bu şehirde yaşarım.
İstanbul şehrinde… İsimsiz, geçmişi olmayan gölgelermiş gibi devinip duran
kalabalıkta; isimsiz, geçmişi olmayan bir gölge olurum ben de aralarında.
Onlardan biri, onlara yakın bir gölge…
Gülşen Uslu
"Seninle aynı şehirde yaşamak, aynı manzaralara bakmak bile mutlu eder beni."
YanıtlaSilİşte sadece bu cümle bile senin nasıl güzel bir kalbin oldugunun kanıtı. Çok güzel olmuş yazın.
Leyloş