10 Aralık 2011 Cumartesi

TANGOLAR


 Tangoların Arjantin’de doğup oradan tüm dünyaya yayıldığını hepimiz biliriz. Bu aslında çok uzun ve kademeli bir serüvendi. Önceleri sözsüzdü, dansının içinde erotik öğeler olduğu varsayıldı; çünkü tangoya kadar kucaklaşılarak yapılan başka bir dans türü yoktu. Sonra bu müziğe sözler yazıldı. İlk sözler, tangonun içinden çıktığı Buenos Aires’in kenar mahallelerinin dili gibi argo ve maçoydu. Kibar salonlar yerine varoşların batakhanelerinde varlığını sürdürüyordu. Tangonun romantik ve kibar bir müzik ve dans olması, onun Avrupa’ya gelmesinden ve bu müziğe katkı yapan gerçek müzisyenlerden sonra oluyordu. 1930-1950 arası tangonun Altın Çağı diye bilinir; ama tangonun yasaklandığı dönemler de vardır. Tangonun serüveninden bazı başlıklar şöyledir:

19. yüzyılın ikinci yarısında Avrupa ve Afrika’dan Arjantin’e gelen sürgün ve göçmenlerin yaşadıkları duyguları -öfke, hüzün, vatan hasreti- müziğe dökmeleriyle ortaya çıktı tango. Afrika vuruşları, Kızılderili ve Latin etkisi, Arjantin pampalarıyla birleşti ve ilk ilkel tangolar bu süreçte oluştu.

19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın başında Arjantin’den Avrupa’ya gelen müzisyenler tangoyu Avrupa’ya tanıttılar. Özellikle Paris’te balo salonlarında çalındı ve dans edildi. İngilizler bu müziğe başta burun kıvırdılarsa da Savoy Oteli’nde düzenlenen tango-çayları rağbet görünce hızla yayıldı. Derken tüm Avrupa ve hatta Japonya tango dinlemeye başladı. Durum böyle olunca Arjantin, çocuğuna sahip çıktı ve 1917’den sonra tangolar Tango Argentino diye anıldı.

İlk tangoyu araştıran müzik tarihçileri ittifakla El Entrerriano (opus 1)’yu kabul etmişlerdir. Plâğa alınan ilk tango ise 1903’te kaydedilen Don Juan’dır.

Tangonun enstrümanları çeşitlidir; ama dört temel sazı vardır: keman, piyano, konturbas ve en önemlisi bandoneon (akordiyon benzeri bir enstrüman).

Arjantin tangosunun önemli isimlerinden bahsetmeye kalkarsam epeyi yer işgal etmem gerekecek, bu yüzden geçiyorum. Ancak Mathos Rodriguez’den bahsetmesem olmayacak. 1917’de kolay bir melodisi olan bir şarkı besteler. Karnaval olayı ya da karnavalda giyilen giysileri anımsatan “comparsa” sözcüğünden esinlenerek halkın koyduğu isimle “La Cumparsita” uluslararası bir üne kavuşur. Sonraki yıllarda değişik varyasyonlar eklenen La Cumparsita’nın ilk bandeneon versiyonunu 1930’da Luis Moresco yapar. Yeri gelmişken La Cumparsita’nın düğünlerde çalınmasının Türklere özgü bir şey olduğunu biliyor muydunuz?

İlk tango şarkıları, bir erkeğin ağzından söylenmek üzere yazıldığından ilk tango şarkıcıları erkektir. Hatta kadın şarkıcılar tango söylemek isteseler, erkek giysileriyle sahneye çıkarlardı. 

60’lı yıllarda bütün dünyada yaşanan kültür bozulması yüzünden Beat ve Rock ön plâna çıkar ve tangonun sürgün günleri başlar. Arjantin’de bile dikta rejimi yüzünden tango hoş karşılanmıyordur artık. Yeniden doğuşunu ancak özgürleşme hareketiyle yapar tango. 80’li yıllara gelindiğinde yine tüm dünyada balo salonlarındaki yerini alır.

TÜRKÇE TANGOLAR

Selim İleri, Tango Bir Nostaljidir adlı yazısında: “Tango bir devrim olsaydı, hiçbir devrimimiz Türkçe tangolar kadar benimsenmemiştir, derdik.” demişti.

Türkiye tangoyla 1920 yılından sonra tanışmaya başlamıştı. Cumhuriyetle birlikte batılı devrimler başlayınca, müzikte de çok seslilik gelişti. Bunun sonucu olarak Arjantin tangosu plâkları Türkiye’ye geldi ve halk tarafından hemen benimsendi. Tango müziği, Türkiye’ye Avrupa’dan girmiş olduğu için, Avrupa’daki gibi romantik ve napoliten söylenişiyle gelmişti. Tango dansı ise Avrupa’daki gibi  apaş ve erotik olmadı asla; alabildiğine yumuşak ve masum bir tutuşmayla yapılıyordu.

1928 yılına kadar, orkestralar hep Arjantin tangolarını çaldılar. Bu yıla gelindiğinde Necip Celal Andel, Alman aşkı için aldı eline kalemi ve ilk Türkçe tango olan “Mazi” yi yazdı. Şarkının sözleri Necdet Rüştü Efe’ye aittir.

Mazi kalbimde bir yaradır,
Bahtım saçlarından karadır,
Beni zaman zaman ağlatan,
O hazin hatıradır.

1932 yılında ilk Türkçe tango solistimiz Seyyan Hanım bu şarkıyı ve Fehmi Ege’nin “Mehtaplı Bir Gecede” tangosunu plâğa okudu.

Tangonun üç büyük bestecini yeri gelmişken analım.

Necip Celal Andel (1908-1957), küçük yaşlarda piyano ve keman çalmasını öğrendi. Önceleri hafif müzik alanında besteler yaptı. Onbir Tango, Fenerbahçe Marşı, Atatürk için yazdığı Yalova adlı eserleri ünlüdür. Mazi tangosundan sonra sözlerini Dr. Bedri Noyan’la birlikte yazdığı Özleyiş’i besteler.  

Sevdim bir genç kadını,
Ansam onun adını,
Her şey beni ona bağlar,
Kalbim durmadan ağlar.

Özellikle bu iki tangosu Mazi ve Özleyiş, Avrupa radyolarında da çalar. Sonra Ayrılık, Suna, Kimse Sevgimi Bilmez, Yıllar, Günler, Bir An için adlı tangolarını besteler. Ve bu şarkılar Seyyan Hanım’ın sesinden plâklara kaydolur. Plâğı yapılmayan üç tangosu: Benim Şarkım, Damla Damla ve Geçmiş Zaman’dır.

Fehmi Ege (1902-1978)’nin ilk besteleri alaturkadır. 1925’de Meçhul operetini besteler. Bu operetin içinde tango tarzında bir şarkı da vardır. Ankara ve İstanbul radyolarında kurduğu tango orkestralarıyla bant yayınları yapar.

Sana nerden gönül verdim,
Ah keşke vermez olaydım!
Seni nerden sevdim,
Keşke sevmez olaydım!

Ünlü şarkısını besteler. 300 kadar bestesi vardır. Bunların en ünlüleri; Ayrılık, En Son Hatıran, Ne Kadar Sevmişti Bu Gönül Seni, Mehtaplı Bir Gecede, Emelim, Kirpiklerin, Çok Ağladım’dır.

1937 yılında iki polis gelerek Fehmi Ege’yi çalıştığı gece kulübünden alıp Pera Palas’a götürürler. Atatürk oradadır. Orkestra, Mehtaplı Bir Gecede tangosunu çalmaktadır. Atatürk’le tanışır ve onun isteğiyle Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrasına girer ve Ankara’ya gider. 1950’de bu görevinden ayrılıp yine İstanbul’a döner ve İstanbul Radyosu için Cumartesi günleri saat 18.00’de Necdet Koyutürk’le dönüşümlü olarak orkestrasıyla birlikte tangolar çalar.

Oğlu Engin Ege, babasının izinden gitmiştir ve halen radyoda tango orkestrasıyla tango yayını ve besteler yapar.



Necdet Koyutürk (1921-1988), orkestra şefi, söz yazarı, besteci ve aranjördür. 1949’dan itibaren İstanbul Radyosu’nda kendi orkestrasıyla tangolar çalar. Solist: Şecaattin Tanyerli. Onun en ünlü ve en çok istek alan tangosunu söyler:

Papatya gibisin beyaz ve ince
Eziliyor ruhum seni görünce,
Gel artık kollarıma bekliyorum,
Papatyam seni özlüyorum.

Sonra:
Dinle sevgili dinle
Çok zaman var yalnızım,
Kırıldı artık sazım,
Şimdi kalbimi dinle.

Daha sonra, Rüzgâr Gibi Geçti, Şüphe, Yıllar Var ki, Gel Beklediğim Yeter, Gözlerine Bakarken, Özlediğim, Unutmak İstiyorum, Başbaşa Kalınca ve Beyaz Zambak.

Oğulları Erdener ve Özdener Koyutürk, kendi meslekleri dışında babalarını gib tangoyla ilgilenmeyi sürdürüyorlar, besteler yapıyorlar.

Diğer tango bestecileriyle ilgili anımsatmalar da yapmadan geçmeyelim.
Kadri Cerrahoğlu: Simsiyah Bakışların, Sarhoşum Sarhoş, Emel, Anneme, Leyla.
Mustafa Şükrü Alpar: Sarı Melek, Bir Martı Gibi, Çapkın.
Ziyaettin Sarıkartal: Aşk Büyülenmiş Bir Çiçektir, Elida, Sev Beni.
İbrahim Özgür: Çivi Çiviyi Söker, Beyoğlu, Yalan, Mavi Kelebek.
Ferdi Daryal: Aşk Bir Serap, Uludağ.
Selmi Andak: Ben Her Bahar Aşık Olurum.
Engin Ege: Ona Hasret, Aradım Seni, Tatlı Günler.
Erdener Koyutürk: Bir Kadın Bir Erkek, Ben Varım, Bal Gözlüm.

İlk tango solistleri Seyyan Hanım dışında, Mahmure Hanım, Birsen Hanım, Seyyide Poroy’dur. Türkçe tangoların ilk erkek solisti ise Münir Nurettin Selçuk’tur. Necip Celal’in “Ayrılık”, Nusret Rıfkı’nın “Senden Uzak” şarkılarını plâğa okumuştur. 1938’de İbrahim Özgür adı duyulur plâklarda. 1942’de Ankara Radyosu’nda tangolar söyleyen Celal İnce, tanınmaya başlar. Ama tangonun iki büyük yorumcusu dendi mi, biri Seyyan Hanım, diğeri Şecaattin Tanyerli’dir. Şecaattin Tanyerli, 1948’de doldurduğu ilk plâkla gönüllere girer: Papatya ve Rüzgâr Gibi Geçti.



70’li yıllara kadar Saime Şengül, Saime Kentmen, Bedriye Tüzün, Nezahat Onaner, Yaşar Güvenirgil, Zehra Eren, Erol Büyükburç, Necla İz, İbrahim Solmaz, Nevzat Yalaz, Aydın Esen, Ayten Alpman, Esin Engin, Mefaret Atalay, Zeki Müren, Ayla Büyükataman ve Tülin Yakarçelik gibi ses sanatçıları da tango söyler.  
Son olarak; Türkiye’de Arjantin Tangosu’nun öncüsü olan Orhan Avşar ve Selçuk Kaskan’ın da ismini zikretmeliyim. 

Bu yazıyı hazırlamak için, TRT FM’de Pazar günleri 17.30’da tango ile ilgili yayın yapan Fehmi Akgün’ün “Yıllar Boyunca Tango” ve Nedim Erağan’ın “Tramvaylı Günler ve Eski Tangolar” kitaplarından yararlandığımı söylemek boynumun borcu. Yüreklerine, emeklerine sağlık diyorum.

Gülşen USLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder