İlkokulu bitirdiğimde, babam beni ve ağabeyimi karşısına
aldı. Sadece bir işçiydi, dört çocuğunu da okutuyordu. Ve artık fazlaca
zorlanıyordu. İkimizden birinin fedakarlık edip çalışmasını istiyordu. Sanki
bir seçenek sunmuş gibiydi ama babam içinden çoktan kararını vermişti. Ben
çalışacaktım. Yarın büyüyecek, el kapısına gelin gidecektim, okumam çok gerekli
değildi. Ağabeyim için umutları vardı. O okuyup meslek sahibi olacak, kendisi
gibi işçi olmayacaktı.
Ağabeyim hiçbir zaman parlak bir öğrenci
olmadı. Evet sene kaybetmezdi ama beş zayıflı karnesini düzeltmekte hep
zorlanırdı. O zamanlar, bir zayıfla bir sene kaybediliyordu. Bense hep parlak,
meraklı, bilgiye aç bir öğrenciydim. Bol kitap okur, radyo ve televizyon programlarını
dinlerdim (Tabi o zamanlar radyo ve televizyon kültür, sanat ağırlıklı programlar yapardı).
Sonunda ben, işçi olarak hayata atıldım.
Sadece on iki yaşımdaydım. Yıllar boyunca okumaktan hiç vazgeçmedim. Deneme
kitapları, araştırma kitapları, romanlar, hatta ders kitapları,
ansiklopediler... Sonra bir gün babamın karşısına dikildim ve: "Ben
dışarıdan sınavlara gireceğim dedim." Babam bunun benim çalışmamı
etkilemeyeceğini ve maddi külfetinin olmadığını anlayınca ses etmedi. Ortayı ve
Liseyi dışarıdan bitirdim. Bu arada çalışmaya devam ettim ve kazandığımla
ağabeyim üniversiteyi bitirdi. Kardeşlerim de üniversiteyi kazanıp okumaya
başladılar.
Ben de geç de olsa üniversite diplomasına
sahip olmayı başardım. İşçi olarak başladığım iş hayatını satış müdürü olarak
noktaladım.
Yıllar yıllar boyunca babama kırgındım.
Sonra bir kitap okudum. Betty Smith'in Bir Genç Kız Yetişiyor adlı kitabı.
Betty'nin annesi dul ve çalışarak Betty'ye ve kardeşi Henry'ye bakıyor. Gün
geliyor kadıncağız tıkanıyor ve çocuklarını karşısına alıp: "İkinizi
birden okutamayacağım. Biriniz fedakarlık edip çalışmak zorundasınız."
diyor. Betty okumak istediğini söylüyor, Henry ise çalışmak istediğini... Anne,
Henry'yi çeke çeke götürüp bir okula kaydettiriyor, Betty'yi de yine çeke çeke
götürüp bir fabrikaya işe sokuyor.
Yıllar sonra Betty sınavlara girip orta
öğretim diplomasını alıyor ve bir üniversiteye girmeyi başarıyor. Edebiyat
okuyor ve yazar oluyor. Henry de yakışıklı bir deniz yüzbaşısı... Bir gün annesine
sitem ediyor Betty: "Sana kırgınım." diyor. "Ben okumayı çok
istedim, beni zorla işe soktun." O zaman anne, babamı affetmeme neden olan
şu müthiş cevabı veriyor: "Sen okumayı çok istiyordun, ne yapar eder
okurdun; ama kardeşin ziyan olurdu."
Babam belki bu bilinçle yapmadı ama doğru
yapmış olduğunu artık anlıyorum. Çünkü ağabeyim okumak için benim gibi
çabalamazdı.
O kitaptan şiar edindiğim bir bölüm daha var
ki, sizlerle mutlaka paylaşmak istiyorum. Betty ve Henry'nin, çok zengin olma
hayalleri kurdukları bir gün anne onlara iki komşularını örnek veriyor. Biri
çok zengin ama kimseye faydası dokunmayan bir kadın; sinirli ve kimse
tarafından sevilmeyen biri. Diğeri bir öğretmen; çok fakir, giysileri eski ama
herkes ona akıl danışıyor, çok bilgili, her konuda bir fikri var. Anne
çocuklara soruyor: "Zengin komşuyu seviyor musunuz?" Cevap:
"Hayır." "Peki ya öğretmeni?" "Evet, elbette."
"Gördünüz mü çocuklarım, para insana saygı ve sevgi getirmiyor. İnsana
saygı ve sevgiyi ancak BiLGi getirir."
Gülşen Uslu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder